Bölüm 8 ✷

14.6K 1.1K 93
                                    

Açık kapıdan giren rüzgar, beraberinde Khairos'un üzerindeki kan kokusunu da taşıyordu. Tutunduğu yeri bırakıp içeri girmeye kalkıştığında vakit kaybetmeden yanına koştum. "Khairos." dedim bir kez daha, sesimdeki endişeye engel olamadan.

Destek olabilmek için kolunu omzuma attığım sırada kısık çıkan sesiyle konuştu. "Ben iyiyim."

"Gözlerimde sorun var o halde." dedim sinirle.

Tüm yorgunluğuna, ağrısına rağmen ağırlığını bana yüklemeden yürümeye çalışıyordu. Sonunda oturmasına yardım ederken tekrarladı cümlesini. "İyiyim, Kızıl. Gerçekten..."

Üzerine eğilmiş halimle fırtına bulutu gözlerinin derinliklerine baktım. Çektiği acılara rağmen dimdik durmaya alışmış gözlerdi onlar... Başımı iki yana sallayarak inanmadığımı belirttim sessizce. Bakışlarım, hâlâ yarasının üstüne bastırdığı eline kaydı. Karnının yan tarafına yakındı. Gömleğinin alt kısmından yırttığı kumaşla akan kanı durdurmaya çalışıyordu. Kan, üstündeki gömlekten kalan parçaları bile ele geçirmişti.

Yanına otururken tek bacağımı altıma alarak ona doğru döndüm. Titrek bir nefes alarak elimi uzattım eline. Yavaşça yaranın üstünden çekerken ölümcül olmamasını umuyordum. Sonunda uzun yarayı gördüğümde rahat bir nefes alarak alnımı omzuna yaslamıştım bir saniyeliğine. Bıçak ya da kılıç ile kesildiği belliydi, bunu yapan kılıcı saplamak yerine yanlamasına kesebilmişti sadece. Bu, hayati organlarının zarar görmemesi demekti. Ancak kesik derindi ve Khairos'a zarar verende sürekli kan kaybediyor oluşuydu. Çektiği acıya rağmen baş gösteren halsizliği açıklıyordu bu.

Dişlerini sıkarak elini tekrar yaraya bastırmıştı. Ne yapabileceğimi düşündüm hızla. Khairos'un yavaşça uzanmasına yardım ettikten sonra eşyalarının olduğu yere gittim. Yarasına bastırabilmek için temiz kıyafetlerine ihtiyacım vardı. Yanına geri dönerken hafızamın geri gelmesine en çok ihtiyaç duyduğum andaydım. İlk yardım bilgim olabilirdi. Ancak her zamanki gibi düşündükçe hiçbir şey gelmiyordu aklıma. Oysa düşünmediğimde, içgüdüyle hareket ettiğimde normal davranıyordum. Anılarım olmadan da yaşayabilmemin sebebi buydu.

Fakat içgüdüyle hareket etmeyi bekleyecek kadar zamanım yoktu.Derin bir nefes alarak zihnimdeki her şeyi sildim. "Ne yapabilirim?" diye sordum Khairos'a, kirlenmiş kumaşı karnından ayırıp yerine temizini yerleştirirken.

Yüzünü buruşturmuştu. "Dikebilir misin?"

O an aklıma gelen fikirle "Neden bir hekim çağırmıyoruz?" dedim.

"Arandığım için olabilir mi?" diye yanıtladı alayla. İyiyim derken yalan söylemiyordu anlaşılan.

"Ne yani canından daha mı değerli yakalanmamak?" Başımı sinirle ona çevirmiştim. Aslında abarttığımın farkındaydım, iyi olamayacak kadar kötü bir yara değildi. Yerinde olsaydım ben de teslim olmaya değmeyeceğini düşünürdüm.

Bakışları karardı. "Beni bulduklarında ne yapacaklarını sanıyorsun? Kollarıyla sarmalayıp öpeceklerini mi?"

"İdam edecek değiller herhalde." dedim gözlerimi devirerek. "Savaşmayıp teslim olursan en fazla hapsederler." Hiçbir şey bilmeyen halimle bile bunu tahmin etmek zor değildi.

Boğuk bir homurtuyla gülme arası bir ses çıkardı. "İdam etmezler." Gümüşi gözleri öfkeyle parlayınca bir kez daha fırtına bulutlarını anımsatmıştı bana. "Öldürmek için kimsenin olmadığı bir anı kollarlar."

"Neye bulaştın sen?" dedim neredeyse fısıldayarak. O an onu çok fazla konuşturduğumu, zorladığımı fark ettim. "Pekâla. Nasıl dikeceğim?" Kumaşı bastırmaya devam ediyordum. Bu sayede akan kan azalmıştı.

ElisyaWhere stories live. Discover now