Bölüm 27 ✷

8.9K 718 84
                                    

Pencere pervazının en sonunda, ayaktaydım. Sırtım soğuk taşlara yaslıyken şehrin karanlık manzarası gözlerimin önündeydi. Yıldızlar her yeri sarmıştı, ay kısmen bulutlar tarafından kapatılmıştı. Bu görüntü bile rahatlamamı biraz olsun sağlayamıyordu.

Odada hiçbir ses yoktu. Muhtemelen beni fark etmişti ve bu yüzden söndürmüştü mumu. Pencereye doğru geliyor olma ihtimali yüzünden burada duramazdım üstelik. Dikkatli ama hızlı bir şekilde dönüp yan odaya geçmek için taşların üzerinde ilerlemeye başladım. Ama benden hızlıydı ve ben yarı yola geldiğimde çoktan cama ulaşmıştı. Kafamı biraz eğerek başlığın yüzüme daha fazla gölge düşürmesini, gizlemesini sağladım ve dönmeden kim olduğuna bakmaya çalıştım. Gördüğümde ise yaşadığım şaşkınlık donakalmama neden oldu.

Tanıyıp tanımadığını anlayamasam da gri gözleri beni bulduğunda şaşkınlıkla irileşmişti. Başımı diğer tarafa çevirip hızla yoluma devam ettim.

"Bekle!" dediğini duydum Khairos'un. Kısık bir sesle bağırmıştı.

Onu dinlemeyip yoluma devam ettiğimde başka ses duymadım, artık pencerede bile değildi. Üç saniye sonra telaşlı ama kazasız bir şekilde cama ulaşabilmiştim fakat girmek için eğildiğim anda odanın kapısı açıldı, iri bir cüsse koridordan gelen ışığı kapattı. Khairos'a yakalanmak istemeyerek tekrar ayaklandım, kalbim göğüs kafesime dehşetle çarparken hangi tarafa gideceğimi şaşırdım. En iyisi alt kata inmekti, yan odalara benden önce ulaşırdı. Işığını kontrol etmek için alt kata bakarken ayağım taşın üzerinde daha fazla kalamadı ve dengemi kaybettim. Ellerim taşlara tutunabilmek için anında harekete geçmiş olsa da parmaklarım ağırlığımı taşıyacak kadar güçlü tutunamadı, tenimi yakarak kayıp gitti taşlar. Bir saniye içerisinde her şey oldu; korku her bir hücremi ele geçirdi, pişmanlıklar, hatıralar gözlerimin önüne geldi, söylenmemiş sözler dilimi yaktı. Öleceğimi düşündüm fakat bir yandan da inanmak istemedim, aksi için çabaladım. Kalbim göğüs kafesime çarparken son anda güçlü bir el kolumu yakaladı, düşmemi engelledi. Tüm ağırlığım onun ellerindeyken ben de iki elimle ona tutundum. Başlığım çoktan düşmüştü ve o karşısındaki kişinin kim olduğuna şaşırmış görünmüyordu, gözlerinde sadece korku ve endişe vardı. Ellerimiz kayıyordu ve ben pencerenin aşağısından korkuyla ona bakıyordum ama en azından ölecek olsam bile en son gördüğüm gözler onun eşsiz grileri olacaktı. Yine de ölüm düşüncesini zihnimden kovdum ve beni çektiğinde ayaklarımı taşların üstüne koyarak kendimi yukarı ittim. Başardığımızda birlikte yere düşmüştük ve o darbeyi karşılayan taraf olmak için bedenimi sarmıştı.

Birkaç saniye kıpırdamadan durduk, başım göğsündeydi ve hızla çarpan kalbini duyabiliyordum. Nefeslerimiz düzensizdi, adrenalin yerini rahatlamaya bırakırken kendimize gelmeye çalışıyorduk. Başardığımda ona fark ettirmeden özlem duyduğum kokusunu içime çektim, ardından yavaşça doğruldum. Bunu yaparken göz göze gelmiştik ve hareli grilerinden kopamamıştım. Onlarda gördüğüm endişenin büyüklüğü nedensizce içimi rahatlatmıştı, beni tamamen silmediğini görmek güzeldi.  Beni unutması gerekiyordu elbette ama bu canımın yanmayacağı anlamına gelmiyordu.

"Kendini öldürmeye bu kadar mı meraklısın?" Peşimden doğrulmuştu ve sesinde sinir vardı. "Önce kendini bir mızrağın önüne attın, sonra kılıç ile tekrarlayayım dedin ve şimdide uçmayı mı öğreniyorsun?"

"Sen olmasaydın dengemi kaybetmezdim. Beni fazla küçümsüyorsun." diye yanıtladım onu. Yüzüm düşüncelerime inat soğuk bir ifadeye bürünmüştü.

Sözlerimle hafifçe irkildiğini fark ettim. Sen olmasaydın, kısmı yüzündendi, biliyordum. Onu kırdığım zaman benim de kalbimde bir şeyler parçalara ayrılıyordu. Fakat bir karar vermiştim ve duygularıma yenilip vazgeçmeyecektim, ne kadar acı çekersem çekeyim.

ElisyaWhere stories live. Discover now