Bölüm 37.1 ✷

7.2K 659 98
                                    

Wattys 2017'yi kazanmışız, Elisya okurları! Bu benim için o kadar güzel ki... Sizlere çok teşekkür ediyorum Elisya okuru olduğunuz için, destekleriniz için.  Sayenizde en kötü zamanlarımdan sonra bile vazgeçmeyip geri dönebiliyorum. Tekrar ve tekrar söylüyorum, iyi ki varsınız.

Önümüzde üç kişi, sağ ve sol taraflarımızda ikişer kişi, arkamızda da üç kişi vardı. Tamamen sarılmıştık. Hepsi siyah giyinmişti, gizlenmek için üstlerine siyah pelerin almışlardı. Oysa silahlarını bize doğrulttukları için açılan kısımdan göğüslerini saran ekipmanları görebiliyordum. Onların bu dünyadan olmadığını haykıran her ayrıntı yüreğimi umutsuzluğa sürüklüyordu.

"Scarlett Williams. Bizden kaçmayacağını umuyoruz." dedi karşımızda duranlardan ortada olanı. Mavi gözleri bulunduğum yerden bile fazlasıyla belliydi.

Üzerimden şaşkınlığı silkeleyip rahat bir tavır takındım, kılıcımı geri kınına soktum. "Elbette." dedim sakinlikle. "Sadece sizi bugün beklemiyordum."

Tek kaşını kaldırdı. "Ne zamana bekliyordun?" O da silahını indirdi ama elinden bırakmadığı gibi diğerlerine indirmelerini söylememişti.

"Yarın. Bana verilen süreye göre yarın olmalıydı."

"Şu kadar günün var dediklerinde kastettikleri sonuncu gününde gelecekleriydi. Her neyse, dönme vakti." dedi attan inmemi beklerken.

Başımı çevirip Lysander'a baktığımda kaşları çatılmıştı. Adamları süzüp zihninde hesaplar yaptığı belliydi ancak ani bir harekette bulunmamasını umuyordum, silahların nasıl olduğundan haberi yoktu. Dönüp bana baktığında iki yana salladım başımı, ne demek istediğimi anladığını umarak. Ardından aşağı atladım ancak atımdan uzaklaşmadım.

Aynı adam çenesiyle Lysander'ı işaret ederek "Ona anlattın mı?" diye sordu. Ellerindeki silahla burada rahat olma nedenleri buradakilerin onun ne olduğunu anlamayacak olmasıydı muhtemelen. Ancak yine de Lysander'da onların görünüşlerine karşı bir şaşkınlık hali olmaması adamı kuşkulandırmış gibi görünüyordu.

Yalan ile doğru arasında kaldım. Zihnimde hangisinin bizim için avantajlı olabileceğini hızla hesaplarken yalan söylediğim takdirde inanma yüzdelerini de düşünüyordum. "Kısmen." dedim. "Ancak kimseye bir şey söylemeyeceğinden emin olabilirsin."

"Söylese de kim inanır ki?" diye sordu adam umursamaz bir tavırla. O sırada atından aşağı atlayıp yanıma gelen Lysander'daydı gözleri. "Hadi vedalaşın da gidelim artık."

Dönüp hala sessizce duran Lysander'a sarıldım. "Aklından ne geçiyor?" diye fısıldadım başımı eğerken.

"Seni nasıl kurtarabileceğim." dedi sarılışıma karşılık verirken.

"Sakın yanlış bir harekette bulunma, ellerindeki okun bin kat gelişmiş hali diyebilirim. Ayrıca başladığında sağ tarafı bana bırak." dedim hızlı konuşarak. Zaman kazanmamız gerekiyordu ancak kum saati son taneciğini de düşürmüştü.

Onayladıktan sonra geri çekildi, gözlerime baktı. Elleri omzumdaydı, konuştuğunda sesi yine kısıktı. Yeşil gözleri ciddiyetle ve minnetle bakıyordu. "Bugün biri gidecekse bu ben olacağım. Hera ve Paulos sana emanet. Onlara, onları sonsuza dek seveceğimi söyle. Ve Hera veda mektubumu babama vermeyi unutmasın."

Boğazımın düğümlendiğini hissettim. "Lysander-"

Sözümü kesti. "Seninle tanışmak bir onurdu, Elisya. Seni yetiştirmiş olmak ise çok daha fazlası... Kendine ve geride kalanlara iyi bak."

"Sen de..." derken atılıp tekrar sarıldım ona. Henüz gitmesine hazır değildim. Aslında hiçbir zaman sonsuza dek gitmesini kabullenemeyecektim ama bunun bir anda olması çok daha kötüydü. Yine de hala bunun şimdi olmayacağına dair umudum vardı. Bir ihtimal geri dönüşü Seth'i bekledikleri tarihte olabilirdi. Veya bizim zamanın adamları ile hesaplaştığımız başka bir tarih... Ancak tüm bunlar için şu an onlardan kurtulmamız gerekiyordu.

ElisyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin