Bölüm 20 ✷

10.4K 792 78
                                    

Merhaba. Okumadıysanız lütfen önceki bölümde paylaştığım duyuruya bakın. 19. bölümde bir sorun yaşadım. Bu nedenle 20'nin çoğunu okuyanlar oldu. Eğer onlardan biriyseniz, aklınız karışmasın diye bölümle fazla oynamadım. Sıkılırsanız sonlara doğru ufak göz atmalarla ilerlemeniz -üzülerek söylüyorum- sizin için daha iyi olur. Ama o karışıklığa denk gelmediğinizi umuyorum. İyi okumalar.

Hana giderken kendini beğenmiş görünen birkaç kişiden çaldığım para keselerini kontrol ettim. Muhtemelen farkına varmaları bile uzun sürecekti. At çalmak zor olurdu, bunun yerine satın almayı düşünüyordum. Eğer hala biraz olsun şansım varsa buna gerek kalmadan yolda bulunan hanlarda Seth'i bulurdum. Fakat saraya kadar gitmem gerekecekse silahlarıma ihtiyacım olabilirdi. Zamanda geriye giderken benden ayrılan sadece kıyafetlerim olmamıştı, çantamda kayıptı. Bu beklemediğimiz bir şey değildi. Teknoloji hala gelişirken sağlayabildiği sadece tek parça halinde bizi zamanın kollarına fırlatmaktı. Vücudumuzdan ayrı olan parçalar bizden bağımsızdı, nereye gidecekleri, ne halde olacakları bilinemezdi tam olarak. Bu nedenle hazırladıkları çanta bu iş için özel olarak tasarlanmıştı, yapımı aylar sürmüştü. Planları vücudumun içinde sinirlerime bağladıkları çip ile zihnime erişmek ve bir bütün halinde kalabilen çantamın yerini rüyalar aracılığı ile bana aktarmaktı. Fakat ben hafızamı kaybettiğimde zihnimi onlara kapatmıştım.

Handa uyumayı reddederek yola koyuldum. Öncelikli hedefim en yakın kasabaya ulaşıp at satın almaktı. Zihnimde haritayı canlandırdım, hanın adını öğrendiğimde kendimi haritamda emin olarak işaretleyebilmiştim.

Yorgunluğa direnerek hiç durmaksızın ilerledim ağaçların arasından. Güneş yakıcı sıcaklığıyla tam tepeye ulaştığında kendime yerleşebileceğim bir ağaç seçtim. Yukarıya tırmanıp dengemi sağladım ve yaprakların gölgeleri arasında etrafa göz gezdirdim. Özellikle bakılmadığı sürece fark edilmeyeceğimi biliyordum. Zaten yaklaşan biri olduğunda ona gerek kalmadan en ufak sese uyanırdım. En uygun dalda geriye yaslanıp tüm rahatsızlığa rağmen uyumaya çalıştım. Gözlerimi kapatırken beynimde tek bir şey yankılanıyordu, onlara ulaşmalıydım.

"Beni bul, Steve." diye fısıldadım. Zihnim ona ait olan son hatırama yolculuk yaptı, gerekli kontrolleri yapan ve bana hazır olup olmadığımı soran haline... Bu yolculuğa çıkmamı istemiyordu çünkü hiçbir şey güvenli değildi. Fakat endişesi bana değil, ününeydi. Ters gidecek bir şeyde onun başarısızlığı konuşulacak, sponsorlarının gözünden düşecekti. Zaman teknolojisini geliştirebilmek için biraz daha fazla süre istiyordu. Ama Seth çoktan düşmanlar tarafından gönderilmişti ve birinin onu hedefine ulaşmadan öldürmesi gerekiyordu.

Beynimde uyandığım ormanı canlandırıp durdum. Orası Steve'in adlandırdığı şekilde Kilit Noktası'ydı. İki zaman arasındaki bağ orada incelmişti. O yüzden bana rüyalarımda orayı görebilirsem iletişimimizin daha kolay olacağını söylemişti. Aslında fazla önemi yoktu fakat psikolojik etkisi sayesinde atabileceğim bir adım sunuyordu bana. Gerisi çipin aradaki zamanı aşıp Steve'in makinalarına bağlanmasına kalıyordu.

Kafamın içindeki düşüncelerin dinmesi ve kendini karanlığa bırakması beklediğimden de uzun sürdü. Gözlerimi açtığımda bir an için afalladım, ay ışığının aydınlattığı ormanda Khairos'un biraz ötesinde dikiliyordum. Yakınına bırakılan mektuptan habersiz uyuyordu. Bulunduğum anda neler olduğunu anlayamadım, boş bir şekilde izlemeye devam ettim. Ardından gelen acı ile uzaklaşmam gerektiğini hatırladım, onu bırakıp gitmeliydim.

Arkamı döndüğümde tuttuğu kağıdı buruşturan Khairos'la karşılaştım. Kalp atışlarım hızlanırken öfke dolu suratına bakıyordum. "Bunu bana nasıl yaparsın." diye sordu tiksinti dolu sözleriyle. Fırtına bulutu gözleri ihanetimin getirdiği hayal kırıklığını barındırıyordu. "Seni sevmiştim." dedi buna inanamıyormuşçasına.

ElisyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin