Bölüm 16 ✷

12.7K 1K 88
                                    

Sessizlik. Jaison'ın ağzından dökülen kelimelerin ardından gelen ağır bir sessizlik hakimdi havaya. Doğa bile susmuş, rüzgarını geri çekip böceklerini boğmuştu. Zaman durmuş gibiydi; nefes almayı bırakmış, hareketsiz kalmıştık. Bize ihanet eden ise sadece güneşti. Uzaklarda bir yerlerde canlandığını duyurmak ister gibi gökyüzünün rengini bir ton kadar açmıştı. Fakat günümüzü aydınlatmak için değil, saf ışığıyla gerçeklere boğmak için geliyordu bu kez.

Khairos'un yüzünden geçen ifadelerde inkarı sezebiliyordum. "Ne saçmalıyorsun sen?" Sesi o kadar kısık ve tehtidkârdı ki, Jaison, söylediklerim gerçek değil demediği takdirde onu öldüreceğinden korkmuştum. Jaison'ın ise kendisini düşündüğünü hiç sanmıyordum. Arkadaşı için duyduğu endişeyle tedirgindi sadece. Nasıl cevap vereceğini bilemeyen bir ifadeyle ayağa kalktığında Khairos kaçacağını düşünür gibi ayaklanıp üstüne doğru yürüdü. "Sana ne saçmaladığını sordum!" Öfkeli ve acı dolu sesi ormanda yankılanırken içimin parçalandığını hissetmiştim. Ona ulaşmak, yanında olabilmek için kalktım hızla. Ancak birkaç adım sonrasında durdum. Şu durumda yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Jaison'ın yalan söylemediğini biliyordum ve önce Khairos'un durumu kabullenmesi gerekirdi. Şu anda onu ne teselli edebilirdim ne de ona yardım edebilirdim. Zaten hiçbir kelimenin teselli edemeyeceği bir durumdaydık.

"Üzgünüm." dedi Jaison sadece. Gözlerindeki hüzün gerçeği istemediğimiz kadar yakına getiriyordu.

Khairos aniden onu iterek sırtını ağacın sert gövdesine çarpmasını sağladı. "O öyle bir şey yapmaz!" Ardından bir tur daha sarstı omuzlarından tutarak. "Sakın bir daha böyle lanet bir şaka yapmaya kalkma!" Gür sesindeki acı, inanamazlıkla karışıp inkâra dönüşüyordu. Oysa, içten içe gerçeği bildiğinin farkındaydım. Yüreği çoktan parçalanmış, keskin alevler her bir noktayı yakmaya çoktan başlamıştı.

Arkamdan gelen hıçkırıkla varlığını unuttuğum Leitha'ya döndüm. Yere serdiğimiz battaniyenin ona ait olan köşesinde doğrulmuştu ve daha fazla ses çıkarmamak için dudaklarını sımsıkı birbirine bastırıyordu. Ağlamaktan kızaran gözleri grilerini daha da belirginleştirmişti.

Bakışlarını takip ederek Khairos'a döndüğümde o da kardeşine bakıyordu. Gözleri aksini söylemesi için yalvarıyordu adeta. Ağzı tek bir çizgi halinde gerilmiş, yüzündeki acı Leitha'da gördüğüyle katlanmıştı. Başını iki yana sallayarak bir adım geri gitti. "Bu imkansız." Kısık sesi daha çok kendi kendine konuşur gibiydi. Bir adım daha geriledi. "İmkansız." Ardından dönüp hızla ağaçların arasında kayboldu.

Anlık tereddütten sonra ileriye doğru atılsam da Leitha'nın titreyen sesiyle durdum. "Gitme." Ona doğru çevirdim başımı. Bakışları toprağın üzerinde olsa da orayı gördüğünü sanmıyordum. Zorlukla yutkunduktan sonra devam etti. "Ona biraz zaman tanımalıyız."

℘ ℘ ℘ 

 Geçen her dakikada huzursuzluğumuz biraz daha artıyordu. Öğle vaktini geçmişti ve Khairos geri dönmemişti. Buna alışmam gerekiyordu, daha önce de ortadan kaybolup uzun süre gelmediği olmuştu. Fakat sabah ve dün olanlardan sonra tedirgin olmamak elde değildi. Nicholas'ın askerleri yerimizi bulabilir veya bu kez Khairos geri gelmeyebilirdi. Öğrendiklerinin ağırlığıyla ne yapacağını kestiremiyordum.

"Yerinde durabilir misin artık?" dedi Jaison oturduğu yerden. Ancak konuşmasıyla fark etmiştim toprak alanda volta atıp durduğumu. Bana bunu ilk söylediğinde oturmuştum fakat sonrasında nasıl ayağa kalktığımı bile hatırlamıyordum.

"Hayır." dedim kısaca. Ardından gözlerim biraz uzağındaki Leitha'ya kaydığında durdum. Onu da geriyordum. Üstelik buna gerek kalmayacak kadar tedirgindi zaten. Dizlerini kendisine doğru çekmiş, başını aşağı doğru eğmişti. Leitha'yı izlerken göz ucuyla Jaison'ın ayaklandığını fark edince tekrar ona döndüm. Bakışları omzumun üstünden bir noktaya takılı kalmıştı.

ElisyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin