Bölüm 24 ✷

10K 790 147
                                    

Sözleri gerilmeme neden olmuştu. Hafifçe tıklayıp içeri girerken yan odanın Lysander'a ait olduğunu biliyordum. Onu takip ettiğim sırada içeride iki kişi olduğunu gördüm. Lysander önümde olduğu için yatakta yatan kişinin yüzünü göremiyordum. Diğeri ise onun yanında yatağın kenarına oturmuş bir adamdı ve bizi fark ettiğinde yerinden kalkıp selam verdi.

Lysander onun kalktığı yere oturdu, yataktaki çocuğun elini tuttu. On üç veya on dört gibi görünen çocuğun rengi bembeyazdı. Yorgun ve hasta görünüyordu. Yeşil gözleri bile canlılığını yitirmiş gibiydi. "Paulos," diye fısıldadı Lysander, eliyle çocuğun alnına düşen kıvırcık siyah saçları iterken. "Nasılsın bugün?"

Paulos zayıf bir gülümseme sundu ona. "Daha iyi olduğum günler olmuştu." Ardından gözleri bana kaydı. "Sen o musun?"

Lysander benden önce cevap verdi. "Değil. O, Scarlett."

İlk cümlesinde hayalkırıklığına uğrayan Paulos'un ikincisiyle gözleri parlamıştı. "Ağabeyimi kurtaran kişisin." Gülümseyerek onayladım onu. Elini Lysander'ın avucundan çekip bana doğru uzattı. "Gelebilir misin?" Sesi zayıf çıkıyordu.

Adımlarımı yatağa yönlendirdim ve ağrıma rağmen yanında diz çöküp onu daha rahat görebileceğim hizaya geldim. Lysander'ın dizi sol koluma değiyordu. Paulos diğer eliyle uzanıp elimi tuttu ve sıktı, parmaklarından akan soğuk bile sıcak bir tavır içerisindeydi. "Seninle tanıştığıma sevindim." Cılız bir gülümseme vardı yüzünde.

Dudaklarımın kenarları hafifçe yukarı kıvrıldı. "Ben de öyle." dedim.

"Ellerin sıcacık." dedi aniden. "Derler ki o sıcaklık insanın yüreğinden gelir." Ne diyeceğimi bilemediğim bir şaşkınlık anı geçirdim.

"Öyle olsaydı sizin ellerinizin ateş gibi olacağından şüphem olmazdı."

İltifatım gülümseyişini büyütmüştü. Sonra aniden yerini buruk bir tebessüme bıraktı. "Hastalanmadan önce böyle değildi. Ölüm yaklaştıkça sıcaklığımı emiyor olmalı." Kalbimin binbir parçaya ayrıldığını hissettim.

"Paulos," dedi Lysander uyaran sesiyle. "Ne konuşmuştuk? Ağzından çıkmayacaktı bir daha öyle sözler."

Paulos cevap vermedi, hüzün dolu gözlerle ağabeyine bakmakla yetindi. Uzun süren sessizlik anında havada ağır bir ıstırap asılıydı.

Odadaki yabancının keskin gözlerini üzerimde hissediyordum fakat dönüp bakmadım. "Şimdilik gidiyoruz, uyumalısın. Akşam yine geleceğim." dedi Lysander. Paulos başıyla onayladığında Lysander bacağına battaniyenin üstünden hafifçe dokundu ve ayağa kalktı. Kapıya doğru ilerlerken yabancı da onu takip ediyordu. Geri çekilmeye kalktığımda Paulos'un elimi sıkmasıyla durdum. "Tekrar gelecek misin?" Gözlerinin parladığına dair yemin edebilirdim. Belki de bu oda onun hapsolduğu bir yerdi ve bütün gün birilerinin onu ziyaret etmesini beklerken yalnızlıkla boğuşuyordu.

"Elbette." diye yanıtladım gülümseyerek.

Gülüşüme karşılık verdi ve elimi bıraktı. Ama doğrulurken sadece benim duyabileceğim ölçüde bir fısıltı döküldü dudaklarından. "Ağabeyime yardım et, lütfen."

Dönüp yüzüne baktığımda yardım çığlıkları sessizce gözlerime ulaştı. Yüreği gerçekten güzeldi, hastalığı onu ölüme doğru adım adım iterken ağabeyini düşünecek kadar iyiydi.

Başımla onayladım fakat konuşmama fırsat kalmadan Lysander açık kapıdan içeriye bakıp adımı seslendi. Son kez gülümsedim Paulos'a ve odadan çıktım. Beni bekleyen ikiliye ulaştığımda tanımadığım adama baktım. Kısa siyah saçları ve kahverenginin en karanlık tonlarını saklayan gözleri vardı. Keskin yüz hatlarına sahipti, incenin bir tık üstündeki kirli sakalı yüzünü sarıyordu.

ElisyaWhere stories live. Discover now