Bölüm 25 ✷

9.4K 794 149
                                    

Ses tonundaki acı ile afalladım. Kaşlarım istemsizce çatılırken ne demek istediğini anlamaya çalıştım. "Ne için?" diye sordum usulca.

"Canını yaktığım için." Yumuşak bir şekilde omzuma dokundu. "Bilmiyordum." dedi gözlerini ve parmaklarını dikkatli bir incelikle omzumda gezdirerek. Sargının üzerinde dolaştığının farkındaydı, yaranın orada olmadığının da... Sadece acıyı almak ister gibiydi, bunu yapamayacağı için kendini teselli edişiydi. Düşüp dizlerini kanatan çocuğun yarasına üflemeye benzerdi ve kesinlikle işe yarıyordu çünkü dikkatimi dağıtıyordu.

Dokunuşuyla tenime ulaşan elektrikleri ve yayılan sıcaklığı yok saymaya çalıştım. Hala özrü için şaşkındım. Bana kızması için birçok sebep varken o buna mı takılmıştı? Şu an bana hesap soruyor olmalıydı. "Önemi yok." dedim sessizce.

"Neden yaptın bunu?" diye sordu kısık sesiyle. Hangisini sorduğunu anlayamamıştım. "Neden onun önüne attın kendini?" Gözlerinde acı ve sarsılmışlık vardı.

Cevap vermedim.

Elini omzumdan çekti ve derin bir nefes aldı. "Neden o mektubu bıraktın?"

Gözlerimi kaçırdım. "Çünkü öyle olması gerekiyordu." diye yanıtladım. Nasıl anlatacaktım, ne kadarını anlatabilirdim?

"Onun doğru olmadığını biliyorum, kızıl. Sana senden daha çok güveniyorum." Bir adım yaklaşıp aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdi. "Seni senden daha iyi tanıyorum."

Yutkunamadığımı hissettim. Büyülü bir dünyada gibiydim; aramızdaki bakışma, hissettiğim çekim, her şey efsunluydu. Başımı kaldırmış bir şekilde ona bakarken aramızda sadece birkaç santim vardı. Bedeninden yayılan ısıyı hissedebiliyordum.

Bir kez daha sessiz kaldım. Ne inkar ettim, ne de kabullendim.

"Kızıl." diye fısıldadı elini yanağıma uzatırken. "Kızılım." Konuşurken başparmağı elmacık kemiğimin üstündeydi ve narin bir şekilde dolaşıyordu. "Anlat bana."

Yutkundum. Kulağımda Steve'in kaç gün kaldığını söyleyen sesi yankılanıyordu. Dudaklarımı araladım ve kelimeleri ona ulaşması için zorladım. "Belki de tanıdığını sanıyorsundur. Nicholas'ın beceriksiz birini göndereceğini mi sanıyorsun?"

"Yanımda olduğun her saniye seni izledim, kızıl. Bunu neden yaptın bilmiyorum fakat beni doğru olduğuna inandıramazsın." Alnını alnıma yasladı, parmakları hala yanağımda geziniyordu. Son gördüğümden bu yana sakalları iyice uzamıştı ve gözleri daha da kedere bulanmıştı. "Bana her şeyi anlatabilirsin." diye fısıldadı. Nefesini yüzümde hissedebiliyordum. Gözlerini yumdu. "Eğer beni görmek dahi istemiyorsan karşına çıkmam. Ama ne olduğunu bilmeme izin ver."

Son yedi gün.

Gözlerini açıp "Lütfen." dediğinde ses tonu sınırlarıma ulaşmış, tüm gücümle ördüğüm duvarları olağanüstü bir çabayla sarsmıştı.

Bu kez gözlerini yuman ben oldum. "Yapamam." dedim çektiğim acının sesime yansımasına engel olamayarak. Ona bunu nasıl yapabilirdim? Kalma ihtimalim bu kadar azken yedi gün sonra onu nasıl tekrar terk edebilirdim?

Eli yanağımdan düştü ve geri çekildi. "O zaman," diye başladı, sesi sertleşmişti. "Sadece bir soruma cevap ver, buna hakkım var." Yokluğuyla üşürken gözlerimi açtım ve onu dinlemeye devam ettim. "Mektupta gerçek olan tek bir şey bile var mıydı?"

Yutkundum. O mektupta Nicholas'ın casusu olduğumu yazmıştım ve bunun gerçek olmadığını şu an ikimizde biliyorduk. Onun sorduğu son kelimelerdi. Alayla yazmış gibi davrandığım 'Seni çok seven kızıl' kısmıydı. Gözlerinin içine baktım ve irademe sarıldım. "Yoktu." dedim yalan söyleme yeteneğimi sonuna kadar zorlayarak.

ElisyaWhere stories live. Discover now