14. Hayal kırıklığı

17.1K 1K 400
                                    

Merhaba bebekler

Bu bölüm kısa oldu çünkü sadece doğum gününü yazdım.

Keyifli okumalar

Demir'i geri itmeye çalıştım ama bedenimi bedenine yapıştırıp kulağıma eğildi. "Benimle dans ettiğin için şanslısın." Deyip elimden tutup kendi etrafımda döndürüp, tekrar kendine çekti. Elimi omzuna koyup adımlarımı ona uydurarak dans etmeye devam ettim.

Onunla, dans etmek farklıydı. Bütün ipler Demir'in elindeyken bana yapacak tek şey ona ayak uydurmaktı. Bakışları meydan okurcasınaydı ama benim için bu an yenilmek değildi. Büyüleyici ve muhteşemdi benim için. Onunla dans etmeyi sorun etmemiştim. Oysa Demir rahatsız olduğumu sanıyordu ve çok yanılıyordu. Onunla dans etmek güzeldi. En azından bana şimdilik gülümsüyordu.

Ve biz yeni yıla dans ederek girmiştik...

🖤

Yüzüme düşüp, eriyen kar taneleri ruhumu şarj ediyordu. Sanki yaralı kalbimin farkındalarmış gibi yüzüme nazikçe düşüp, beni incitmemek için çabalıyorlardı.

Demir'in eli belimi sıkıca tutmuşken, bakışlarını bir saniye bile olsa yeşilliklerimden ayırmayıp beni izliyordu. Benimle uğraştığını ve başardığını sanıyordu, ama yanılıyordu.

Şarkı bittiğinde, adımlarımı durdurup Demir'den ayrıldık. Kara gözlerini benden çekip bize doğru gelen Hazan'a çektiğinde, elinde küçük bir pastayla gülerek bize yaklaşıyordu. Arkasından, Mert ile Yiğit de onu takip ederek geldiklerinde, bir an doğum günümü nereden öğrendiklerini merak ettim. Kimse bugün doğum günüm olduğunu bilmiyordu ki.

Göğsüm heyecandan kasılıp gevşerken, yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi. Doğum günüme yalnız gireceğimi sanıyordum.

Hazan bağırıp, "İyi ki doğdun Abi." Dediğinde, bir an donup kaldım. Hayal kırıklığına uğrayan kalbim yine darmadağın olmuştu. Hazan pastayı Demir'in yanına getirdiğinde, ağlamamamak için dudaklarımı birbirine sıkıca bastırıp kafamı gökyüzüne kaldırdım.

Aptal Zümra! Aptal! Aptal!

Kimse seni takmıyor bile!

Titremeye başlayan bedenimi kontrol altına alamadım ve yanımda neşeyle birbirine sarılanları arkamda bırakıp eve geçmek için adımladım ama maalesef yine her zaman olduğu gibi bacaklarımdan tutulan bir el ile boşluğa düştüm. Titremelerim arttıkça bedenimdeki tarifsiz acılar da başlamıştı. Kalbimin kırık parçaları yanağıma kızgın ateş gibi düşerken, yine öleceğimi sandım. Zehir beni günden güne öldürüyordu...

"Zümra!" Boğuk ince bir ses işittim. Muhtemelen Hazan'dı. "Abi, Zümra! Zümra'ya bir şey oluyor!" Korku dolu çığlıkları canımı daha çok yakıyordu.

"Zümra, Zümra bana bak küçük aslan." Yanağım soğuk karın üstünden kaldırıldığında, bulanıklaşan bakış açıma Demir girdi. Kara gözlerini yine okuyamıyordum. Yine onu çözemiyordum. Halime sevindiğini bile göremiyordum oysa bu halde olduğumu gördükçe mutlu olmasını bekliyordum. Yanağımdaki karları temizleyip bedenimi kucakladığında, "Dayan küçük aslan..." Dedi zorla. "Ah aptal! Aptalsın oğlum." Kendi kendine mırıltıyla konuşmaya devam ederken, Hazan'ın ve Mert'in endişe dolu seslerini duyabiliyordum ama pek anlamıyordum. Zihnimde savaş çıkmış ve içimdeki gürültülü savaşı durduramıyordum.

Eve girdiğimizde, nefes almam zorlaştığını hissettim. Bütün organlarım iflas etmiş gibi hissediyordum. Bedenim onca acıdan sonra sanki felç geçirmiş gibi hissettim. Çünkü hiçbir şey hissetmiyordum. Nefes bile almak için gücüm yoktu. "Zümra, nefes almaya çalış." Gözlerim kendiliğinden kapanınca Demir'e tutunduğum elim boşluğa düştü. Dışarıdan gelen sesler gittikçe boğuklaşıyor, zihnim hiçbir şey algılamıyordu artık.

Zümra 15 Mayıs'ta kaldırılacakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin