32. Gerçekler Ve Yüzleşme

13.9K 996 1.4K
                                    

Merhaba. Yeni bölüm çok gecikti. Çünkü yazamamıştım.
Bölümü okumadan önce burayı muhakkak okuyun.

Yeni bölüm hakkında gelişmeleri İnstagram'da canlı yayın açarak haberdar etmiştim. Yayın açtığım halde gelmeyip, sonra bana sorular sormanız beni üzüyor.

Kitabın yarısına geldik ve bir bölüm sonra kısa bir ara vereceğim. Çünkü biraz dinlenip tekrar yazmaya devam etmek istiyorum.

Yeni bölüm için...
Vote 750
Yorum 1300

Keyifli okumalar

Demir Arslan...

Yıllarca renksiz dünyayı nasıl seveceğimi bilemez bir haldeyken, onun gelişiyle bütün renklerle teker teker tanışarak hayatıma yeni giren renkleri sevdim.

Yeşil gözleri bana yeşili sevdirdi. Pembe dudakları, pembeyi ve beyaz teni bana kırmızıyı sevdirtti. Kara gözlü oluşu bana koyu renkleri sevdirirken, siyaha olan nefretimi azalttı.

Zümra'nın hayatıma girişi dönüm noktam oldu. Taşlaşmaya başlayan kalbimi yumuşattı. Bana tüm masumiyetiyle sevgiyi ve gurursuzluğu öğretti.

Zümra'm benim tek dünyam olmak için gönderilmişti. Biz birbirimiz için yaratılmıştık.

Kavuşmamıza saatler kalmıştı. Bir haftam onsuz oldukça kötü geçmişti. Onsuz geçen her saniyemden nefret ettim. Ölüm korkusu her saniye kalbimdeydi.

Onu bu hale getirdiğim için kendime olan öfkem ve nefretim asla dinmeyecekti. Bunu nasıl yaptığımı aklım almıyor. O kadar iğrenç biri olmuştum ki, karşımdaki yapraktan bile savunmasız karanfili görememiştim. Onun acı çekişlerine gözüm kör, kulağım sağır olmuştu.

Tek isteğim ölüm olmuştu.

Ama şimdi tek isteğim yaşamasıydı. Onun hayatı için gerekirse ölürdüm ama onu yaşatacaktım. Çünkü o bunu herkesten çok hak ediyordu.

Ona olan özlemim bütün bedenimi karıncalandırmaya başladığında, telefonumu açarak kameradan onu izlemeye başladım. O kadar masum uyuyordu ki, onu izlemek dünyanın en güzel manzarasını izlemek gibiydi. Benim en güzel manzaram, yeşil gözlü felaketim olmuştu.

Onsuz geçen gecelerim bana haramdı. Kollarım soğuktu ve uyuyamıyordum. Omzuma usul usul düşen ipek saçları, boynumda esen ılık nefesi, bedenime sarılan kolları ve karanfil kokusu olmadan uyuyamıyordum. Ona o kadar alışmıştım ki, onu nasıl bırakacağımı düşünmek bile istemiyordum.

Ona bu kadar alışmışken, onsuzluğa nasıl alışacaktım?

Bunu kaldıramazdım ki ben. Bana bütün renkleri getirmişken tekrar kendisiyle götürmesine dayanamazdım. Zümra'sız ölürdüm.

Bu sefer gerçekten ölürdüm.

Düşüncelerimi bölen kapının sesiyle, telefonu masaya bırakıp, "Gir." Diye komut vererek, oturuşumu dikleştirdim. Yiğit içeri girdiğinde, yüzü oldukça sert ve gergin göründü.

Kapıyı kapatarak masanın karşısındaki koltuğa oturdu. "İhtiyar hastaneden çıkmış. Abi bir planı var. O bu kadar uzun süre sessiz kalmazdı," dediğinde, şüphelerim arttı.

"Sence neyin peşinde?" diye sordum. Cevabını bilmemek beni sinirlendiriyordu. O ihtiyarın zekasından nefret ediyordum. Onu yenememekten, öldürmemekten nefret ediyordum.

ZümraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin