1

1.3K 113 22
                                    

Aşklar, bölümler her çarşamba gelecek öncelikle bunu söyleyeyim. Sonraki konu da, Muhteşem Yüzyıl'daki olaylar, sanki orada Nisa da varmış gibi olacak. Yani paralel gidecek diyelim. Bu yüzden olaylar ve diyaloglar benzerlik gösterebilir, aynı da olabilir, alakası da olmayabilir falan filan. Şimdiden oy verip yorum yaptığınız için teşekkür ederimm 💓💋


Saraya geleli birkaç gün olmuştu. Şimdiden Şehzade Cihangir ve Mihrimah Sultan ile çok yakın olmuştuk. İkisi de beni diğer kardeşlerinden ayırmıyorlardı. Hürrem Sultan'ı da çok sevmiştim ama kendisi bir hayli meşgul olduğu için onu görmek zordu. Şehzade Ogeday'ı ise, ilk geldiğim gün dışında bir daha görememiştim.

Beni utandırıyordu. Beni ilk gördüğü anda garip iltifatlar etmişti. Niye böyle şeyler söylemişti, bilmiyordum. Latife mi ediyordu yoksa ciddi miydi onu da anlayamıyordum. Belki o da beni kardeşi olarak görüyordu ve o yüzden bana iltifat etmişti. Allah'ım, neler düşünüyordum böyle? O bir şehzadeydi. Böyle şeyler düşünmem zinhar yasaktı, doğru olmazdı.

"Daldın gittin Mahnisa, ne düşünüyorsun?"

Şehzade Cihangir'in sözleriyle düşüncelerimden çıktım ve ona dönüp gülümsedim. Onunla birlikte hasbahçede dolaşıyorduk. Geldiğimden beri bu koca bahçeyi gezmeyi çok istiyordum. O kadar büyüktü ve güzeldi ki, her bir detayını incelemeden duramıyordum. Gördüğüm her çiçeği kokluyor ve seviyordum. Burası çeşit çeşit güllerle doluydu.

"Buranın ne kadar büyük olduğunu düşünüyordum," diye yalan söyledim etrafı incelemeye devam ederken.

Yalan söylerken yüzüne bakmaktan çekinmiştim çünkü şehzade iyi bir gözlemciydi. Gözlerime bakarsa yalan söylediğimi anlayabilirdi. Ama yalan söylemeyip ne yapacaktım? Başka bir şansım mı vardı? Ağabeyinizi düşünüyordum, diyecek halim yoktu ya.

"Evet, öyledir. Benim de bu sarayda en sevdiğim yer burası sanırım. Saklanacak çok güzel yerleri de var hem," diyerek bana bir cevap verdiğinde kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Sizin gibi bir şehzadenin saklanmaya niçin ihtiyacı olsun ki?" diye sordum merakla.

"Kamburumu görmüyormuş gibi konuşuyorsun Mahnisa. Sırtımdaki bu kamburla gölgelerde saklanmaya mahkumum ben. Hiçbir zaman ağabeylerim gibi olamayacağım. Onlar gibi savaşa, sancakbeyliğine gidemeyeceğim."

"Lütfen böyle söylemeyin," diye mırıldandım. Kendini bana bu şekilde açacağını düşünmemiştim ve duyduklarımdan dolayı üzülmüştüm. Özellikle kendini ağabeyleriyle kıyasladığında.

"Seni üzdüysem kusura bakma, niyetim bu değildi." Başımı iki yana salladım ve gülümsemeye çalıştım. Bir de beni üzdüğü için üzülmesini istemiyordum.

"Sahi, Şehzade Ogeday niçin diğer ağabeyleriniz gibi sancakbeyinde değil de sarayda?" diye sordum konuyu değiştirmek için. Aslında iki gündür kafamı kurcalayan bu soruyu sormak için doğru zamanın gelmesi beni içten içe mutlu etmişti.

"Benim kılıç kuşanma törenim için geldi. Diğer ağabeylerim de gelecekler Allah'ın izniyle. Yolda olmalılar, birkaç güne burada olurlar. İyi ki sen de yetiştin, beni izleyeceksin."

"Tabii ki izlerim."

Bir süre daha yürüdükten sonra Cihangir yorulduğunu söyleyip içeri dönmek istedi lakin ben biraz daha yürümek istiyordum. Beni yalnız bırakarak odasına döndü. Tek başıma kendimi daha rahat hissediyordum ama arkamda bana refakat eden Makbule ile birlikte iki kız daha vardı. Sadece Makbule yeterdi, diğer kızlara hiç gerek yoktu bence ama Hürrem Sultan bu hususta ısrarcı olmuştu. Söylediğine göre bir sultan, asla yalnız gezmemeliydi.

İktidar Oyunları | ognis.Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora