14

921 83 24
                                    

-Mahnisa Sultan

Kapı çalındığında gözlerimi açtım ve Şehzade Ogeday'ın göğsünden kalktım. Yatakta uzanmış konuşurken uyuyakalmıştık. Erkenden uyanamadığımız için şimdi de basılmıştık. Umarım gelen Şehzade Cihangir değildi.

"Eyvah, görecekler bizi şimdi!" dedim telaşla.

"Mahnisa sakin ol. Burası benim sarayım kim, ne karışır?" Şehzade Ogeday bana göre oldukça sakindi lakin ben sakin olamıyordum.

"Sessiz ol," dedim ve yanından kalkıp kapıya doğru yürüdüm.

Kapıyı yavaşça araladığımda tanımadığım bir kız, elinde bir bohçayla duruyordu. Ona belli etmeden derin bir nefes aldım.

"Ne oldu, niye geldin?" diye sordum bana gülümseyen kıza.

"Kıyafetlerinizi getirdim sultanım." Ben de ona gülümsedim ve elindeki bohçayı aldım.

"Tamam, ben hallederim. Gidebilirsin."

Kapıyı kapattığım an Şehzade Ogeday'la burun buruna gelmeyi beklemediğim için bir an korksam da gülümsemem uzun sürmemişti.

"Az daha yakalanıyorduk," diye mırıldandım. Elini yanağıma koyup okşadı.

"Utanınca yanakların al al oluyor. Ne hoş, ne güzel oluyorsun." Utançla başımı eğdiğimde devam etti. "Hele şu zülüflerin gözüne gelince.." Aynı anda kıkırdadık.

"Dikkatli olmalıyız Ogeday. Burada görmesinler seni." Başını salladı.

"Yemek için odama gel, Cihangir'i de çağırırız." Gitmek için bir hamle sırada ellerimi göğsüne koyup onu durdurdum.

Kapıyı açıp birileri var mı diye baktım, yoktu. Tekrar odaya döndüm. "Kimse yok, gidebilirsin," dediğimde yüzünde o haylaz gülümsemeden vardı. Gideceği sırada dönüp dudaklarımdan bir öpücük çaldı. Beni şaşkınca olduğum yerde bırakıp gittiğindeyse sevinçten kahkahalara boğuldum.

*

Bütün günü Şehzade Ogeday'la geçirmiştik. Şehzade Cihangir bize kahvaltıda eşlik etmemişti ama akşam yemeğine gelecekti. Şimdi de Şehzade Ogeday'ın odasında, onu bekliyorduk. 

"Sümbül'e yakalanmayacağız diye çarşıda her şeyi devirdiğimiz günü hala unutamıyorum." Şehzade Ogeday'ın sözleriyle ona dönüp büyük bir kahkaha attım. O da benim gibi gülüyordu. Arkama baktığını fark ettiğinde ben de arkamı döndüm. Şehzade Cihangir gelmiş, kapıdan bizi izliyordu. "Cihangir, gelsene."

Ağabeyinin çağırmasıyla yanımıza geldi. Ben birkaç adım geri gidip onu selamlarken o iyice yanımıza yaklaşmıştı. Bu sırada Şehzade Ogeday konuştu. "Geldiğinden beri dairenden çıkmadın. Yüzünü gören cennetlik, güya hasret giderecektik."

"İstirahat ediyordum, kalkamadım." Şehzade Cihangir gülümsüyordu ama bir sıkıntısı olduğu belliydi, içten değildi. Kaşlarımı çattım.

"Neyin var Cihangir? Bitkin görünüyorsun."

"Pek iyi değilim. Kütahya'ya geldiğimden beri ağrılarım hayli arttı." Şehzade Ogeday da benimle birlikte kaşlarını çatmıştı kardeşinin söylediklerine.

"Neden söylemedin? Derhal hekim çağıralım.

"Lüzum yok. İstanbul'dan hiç ayrılmamalıymışım. Yıllardır kendi kabuğumda yaşamaya öyle alışmışım ki, buraya gelince yadırgadım." Hüzünlü bir tebessüm kondurdu yüzüne kambur şehzade.

"Hava değişikliği teshir etti belli ki, hekimler bir görsün." Şehzade Ogeday'a bakıp konuştuğumda o da başını salladı.

"Hünkarımızın hekiminden başka kimse ağrılarıma deva olmaz. Sen de anlayış göster, en kısa zamanda hazırlanıp döneyim payitahta." Ben yutkunurken Şehzade Ogeday kaşlarını çattı kardeşinin söylediklerine.

İktidar Oyunları | ognis.Where stories live. Discover now