29

499 27 11
                                    

Atmaca, Hüseyin Çavuş ve arkamda bir ton askerle Kütahya'dan çıktım. Zırhımı kuşanmıştım, savaşa hazırdım. Her şeyi göze almıştım ve ne olursa olsun Selim'den intikamımı alacaktım. Bugün ya o ölecekti ya da ben. Saruhan Sarayı göründüğünde durup uzaktan ihtişamlı saraya baktım. Topkapı kadar ihtişamlı olmasa da benim sarayımdan görkemli olduğu kesindi.

"Bunun dönüşü yok şehzadem," dedi Atmaca.

"Ne olacaksa olsun Atmaca, ben her şeyi göze aldım."

"Destur, Şehzade Ogeday Hazretleri!" Hüseyin Çavuş'un bağırmasıyla atımdan indim.

Askerlerim yan yana dizilerek bana yol verdiler ve aralarından geçip Saruhan Sarayı'nın önünde durdum. Selim'in askerlerinden biri gelip bana selam verdi.

"Bir günahkarın kanına girmek değil niyetim, Şehzade Selim'e haber yollayacağım. O buraya gelecek. Atmaca, git Şehzade Selim'e söyle. Cesareti varsa karşıma çıksın, aksi takdirde ben geleceğim yanına."

"Emredersiniz," Atmaca selam verip saraya doğru yürüdü.

"Şehzadem hala geç değil, size yalvarıyorum gidelim." Konuşan Lokman Ağa'ya döndüm hışımla. Bakışım onu korkutmuş olacak ki geri çekildi.

Bir süre bekledim lakin ne gelen vardı ne de giden. Artık sıkılmaya başlamıştım. Selim, bir hatun gibi benden kaçıp saklanacak mıydı böyle?

"Neden hala haber yok?" dedim arkamdaki Hüseyin Çavuş'a dönerek.

"Şehzadem, Atmaca'nın başına bir iş gelmiş olmasın?"

O sırada sarayın kapıları açıldı ve Lala Mustafa ile Atmaca bana doğru neredeyse koşarak geldiler. Lala Mustafa karşıma geldiğinde selam verdi.

"Şehzade Hazretleri, neler olduğunu işittim. Şehzade Selim çok büyük bir hata işlemiş fakat sizin bu yaptığınız da doğru değil, haklıyken haksız duruma düşmeyin. Derhal geri dönmeniz icap eder."

"Geri dönmek yol lala, bugün her şeyin hesabı sorulacak ve bu hesap kapanacak. Kıyamet kopacaksa varsın kopsun, benim artık kimseden korkum yok."

Kapı tekrar açıldı ve Selim sonunda göründü. Arkasına benim gibi bir sürü asker almıştı ve zırhını kuşanmıştı. Bana doğru yürürken aramıza biraz mesafe bırakıp durdu. Ben birkaç adım attığımda o da birkaç adım attı.

"Şehzade Selim, beni beklemiyordun öyle değil mi?"

"Sen ne yaptığını sanıyorsun Ogeday, maksadın ne? Savaş çıkarmak mı?" diye sordu Selim sinirle lakin korktuğu da belliydi.

"Rumeli'deki Düzmece Mustafa isyanında bana iftira atıp beni hünkarımızın önüne attın, sonra malıma mülküme göz koyup bir hırsız gibi tahsisatımı çalmaya kalktın. Yetmedi sarayıma bir yılan sokup beni zehirledin, o ağaya beni öldürmesini söyledin. Şimdi de utanmadan neden geldiğimi mi soruyorsun?"

"Ne zehrinden bahsedersin sen?" diye sorduğunda benim de sinirlerim tepeme çıktı.

"Bir kez olsun erkek ol da yaptığın alçaklığa sahip çık, inkar etme."

"Zinhar emir vermedim, vermem. Beni zehirlemeye kalkan sensin, soframa zehir koydun." Söylediklerine sinirle güldüm.

"Behey gafil, beni kendinle karıştırma. Senin canına kast edecek olsaydım, şimdi olduğu gibi bizzat gelir alırdım canını."

"Şehzadelerim durun, durun Allah aşkına yapmayın!" Lala Mustafa kenardan bağırdı.

Onu duymazdan gelip kılıcımı kınından çıkardım. Askerlerim de aynını yapıp dövüşme pozisyonu aldılar. Karşımdaki kardeşim demeye utandığım Selim ve askerleri de aynını yapmışlardı.

İktidar Oyunları | ognis.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin