12

880 81 11
                                    

Bu son ayrı geçirdikleri bölümdü, bir sonraki bölümde söz kavuşuyoruz artık ve olaylar biraz daha hızlanıyorr

-Şehzade Ogeday

Selim'le karşılaşmamızın ardından onun sarayına gitmek zorunda kalmıştık. Bana kalsa sarayıma dönmekten yanaydım lakin ondan korkmuş gibi kaçmak da istemiyordum. Beni akşam yemeğine davet ettiğinde onu geri çeviremedim bu yüzden.

"Ava çıkıp yolunu kaybetmediğine göre arkamdan iş çevirmeye geldin, öyle değil mi?" Ben yemek yerken bir süre beni izlemiş, ardından da beklediğim soruyu sormuştu. Şimdiye kadar sormaması onun için büyük bir başarıydı bana göre.

"Beni kendinle karıştırma Selim. Vaziyetin hakkında malumat verdiler, öğrenmeye geldim," dedim ağzımdakileri yutup.

"Böyle casus gibi gelmene ne gerek vardı kardeşim? Bana sual etseydin anlatırdım sana."

"O yüzden mi hadiseyi örtbas ettin? Çok merak ediyorum doğrusu o esnaf sana ne söyledi de gözün döndü birden?" diye sordum ben de.

"Validemiz hakkında ağza alınmayacak laflar etti, o yüzden," dediğinde sırıttım. Hala yalan söylüyordu.

"Çarşı esnafıyla tek tek konuştum Selim. Keşke Şehzade Mustafa yahut Şehzade Ogeday gelseydi demiş adamcağız. Sarayından çıkmayan, hatun düşkünü, sarhoş Selim niye geldi demiş." Söylediklerime kıkırdadım.

"Üç-beş densizin ettiği lafa bakma sen. Manisa halkı beni seviyor, gelen hediyelerin haddi hesabı yok. Ne vakit dışarı çıksam büyük bir coşkuyla karşılıyorlar beni."

"He şu parayla satın aldığın insanları mı diyorsun?"

"Ne parası?" diye sordu ciddiyetle.

"Boşuna saklama, her şeyi öğrendim. Sırf seni alkışlasınlar, çok yaşa desinler diye cuma selamlığına parayla adam getirtiyormuşsun."

"Ne söylersen söyle canımı yakamazsın kardeşim, boş laflara karnım tok benim." Başımı salladım hemen.

"Ne kadar vurdumduymaz olduğunu biliyorum elbette." Kıkırdadığımda o da gülümsedi.

"Bana olan hıncın yüzünden bir gün hastalanacaksın, ondan korkuyorum." O gülümserken ben de alayla başımı salladım.

"Sen asıl kendini düşün Selim. Bugün değilse bile yarın hünkarımız vaziyeti öğrenecek. Adaletini nasıl hiçe saydığını görecek."

"Kim söyleyecek, sen mi?" Omuz silktim.

"Ne fark eder, mühim olan bilmesi." Başını salladı.

"Doğru söylüyorsun kardeşim." Beni onaylamasıyla gülümsediğimde ise devam etti. "Lakin bilmesi gereken bir mevzu daha var, mesela senin sancağını gizlice terk etmen gibi. Sonra Manisa'ya gelmen ve ağabeyinin arkasından casus gibi iş çevirmen gibi."

Söylediklerine karşın sinirle elimdeki kaşığı önümdeki tabağa bıraktım. "Sen beni tehdit mi ediyorsun?"

"Sadece kaideleri hatırlatıyorum. Bir şehzade payitahttan izin almadan sancağını terk edemez, hele ki başka bir sancağa zinhar gidemez. Bu, isyan kabul edilir."

"Susmamı istiyorsun, öyle değil mi?"

"Sarayıma kadar gelmişsin kardeşim, seni en iyi şekilde ağırlamak isterim. Yeriz, içeriz, eğleniriz, sonra kendi küçük sarayına dönersin." Küçük kelimesini bastırarak söylemişti. Sinirle etrafıma bakmaya başladım.

"Seninle tek gece kalmak bile zulümdür bana." Ayağa kalktım.

"Ogeday!" İsmimi zikretmesiyle ona bakmamı sağladı. "Hünkarımız niçin seni değil de beni gönderdi buraya, biliyor musun? Sen küçücük bir çocuksun ve asla büyümeyeceksin, işte bu yüzden."

İktidar Oyunları | ognis.Where stories live. Discover now