son

442 24 38
                                    

Selam, karşınızda finalimiz. Umarım beğenirsiniz ve bu yolculukta benimle olduğunuz için çok teşekkür ederim. Artık Ognis'in ayrıldığına eminiz, zaten ben uzun zamandır shipi salmıştım ama siz okuduğunuz için bu hikayeye devam ediyordum. Her şeyin bir sonu olduğu gibi ilişkinin de, hikayenin de sonundayız.

Eğer hikayelerimi seviyorsanız profilimde Sofya isimli yeni bir kurgum var. Hafsanur Sancaktutan, Mert Yazıcıoğlu ve Deniz Can Aktaş başrolde. Ona da bakarsanız sevinirim. Oy ve yorumlarınızı unutmayın lütfen. 🤍

"Babacığım payitahta varırsak hünkarımız sizi affedecek mi?" diye sordu Osman merakla.

"Misafirsin bu hanede ey gönül, umduğunda değil bulduğunda gül demiş Rumi Hazretleri. Hane sahibi ne derse o olur, ne kimseye sitem eyle ne de üzül."

Bir at arabasına bindik. Osman yanıma gelmiş bana sarılmıştı, büyük oğlum Orhan ise karşımızda oturuyordu. Birkaç saat yol gittikten sonra at arabası durdu ve kapısı bir ağa tarafından açıldı.

"Hüsrev Paşa ile burada mı buluşacağız?" diye sorduğumda başını salladı.

Orhan kalkmak için hamle yapacağı sırada onu durdurdum. Kucağımdaki Osman'ı yan tarafıma oturtup kalktım ve önce ben indim. Ağa bana eliyle karşıyı gösterdiğinde yürümeye başladım. Bir süre sonra başıma yediğim darbeyle kendimden geçtim.

Yüzüme su atılmasıyla nefes nefese uyandım. İki peçeli adam tarafından tutuluyordum, yan tarafımda da çocuklarım aynı benim gibi iki peçeli adamın elindeydiler. Karşımda ise kardeşim ve Lala Mustafa vardı. Etrafları da bir sürü askerle doluydu.

"Selim? Bu işin arkasında ikinizin olduğunu bilmeliydim."

"Herkes hak ettiği hayatı yaşar şehzadem, sizin hak ettiğiniz de bu işte," dedi Lala Mustafa. Sinirle adamların elinde debelendim lakin ellerinden kurtulamadım.

"İsmin küfür olsun lala, ahirette iki elim yakanda olacak."

"Seni bu halde tanımakta zorlandım Ogeday," dedi Selim bana doğru gelerek.

"Bir nebze haysiyetin olsaydı yüzüme bakmaya utanırdın." Eğilip boyun hizama geldi ve gözlerime baktı.

"Hata ettin Ogeday, beni o gün orada öldürmeliydin. Sana söylemiştim, sen de Mustafa ağabeyim ve Cihangir gibi zayıfsın. Ben ise güçlüyüm, gördüğün gibi hayatta kalan ben oldum." Ellerini iki yanında açtı. Ardından kalktı.

"Ne bekliyorsun Selim? Senin gibi af dileyecek, ağlayacak, canım için yalvaracak mıyım? Beklediğin bu mu, haydi al canımı da bitsin bu iş."

"Ben evlatlarımın istikbali için her şeyi yapmaya razıyım, yaptım da. Peki sen Ogeday, sen yapabilir misin? Evlatlarının istikbali için bana yalvarabilir misin, ayaklarıma kapanabilir misin?"

"Şehzadem-" Lala Mustafa araya girmeye çalıştı lakin Selim elini kaldırarak ona mani oldu. Ardından devam etti.

"Eğer yaparsan seni Hüsrev Paşa'ya teslim ederim, oğullarınla birlikte payitahta gidersin."

Oğullarıma baktığımda Orhan ile göz göze geldik, başını iki yana salladı. Ona gülümsedim lakin gözlerim dolmuştu. Ardından Selim ve Lala Mustafa'ya dönüp önlerine tükürdüm.

"Ne oldu Ogeday, evlatlarının canı için af dilemekten yüksünüyor musun? Bu kadar mı kıymetsizler?" Sinirle güldüm.

"Tutamayacağın sözler verme Selim, boyundan büyük laflar etme. İkimiz de biliyoruz ki beni hünkarımıza asla teslim etmezsin."

"Doğru etmem lakin etsem de netice değişmez, hünkarımız seni asla affetmez. Sen düşmana sığınmış asi bir şehzadesin, katline ferman verdi bile."

İktidar Oyunları | ognis.Where stories live. Discover now