23

439 38 28
                                    

Selam bölümü yayınlama günüm cuma aslında ama perşembe ve cuma dışarı çıkacağım için sizi bekletmek istemedim, o yüzden bu geceden yayınlıyorum. Sonraki bölüm haftaya okulum açılacağı için bu pazar gelecek. 💞

"Bursa'ya gitmek de nereden çıktı? Ahali öfkeli, bir kıvılcım dahi ortalığın alev almasına kafi. Müsaadem yok, zinhar yola çıkamazsın," dedi validem. Sinirle ona döndüm.

"Sizden müsaade istemedim validem."

"Ogeday-" Sözünü kestim sinirle.

"Bırakın en azından acımı yaşayayım, Mustafa ağabeyime karşı son vazifemi yerine getireyim!" Validem de sinirlenmişti. Bana doğru geldi.

"Ben yalnızca doğru bildiğim şeyi yaptım, doğru bildiğim şeyi söyledim! Şehzade Mustafa'nın katili ben değilim, suçluyu bu kubbenin altında arama. Onu ölüme götüren kendi gururu ve hırsıydı." Ona arkamı döndüm, yüzüne bile bakamıyordum artık.

"Beni yalnız bırakın."

*

Ertesi gün Bursa'ya, ağabeyimin gömüleceği yere geldiğimde Mahidevran Sultan tabutunun başında ağlıyordu. Arkasında da Mihrinisa Sultan ve ağabeyimin kızı vardı. En arkada ise Mihrinisa Sultan'ın oğlu, bir hatunun elini tutmuş etrafa bakınıyordu. Bir hatun Mahidevran Sultan'ın elini tuttu ve onu tabutun başından kaldırdı. Mihrinisa Sultan tabutun başına doğru giderken Mahidevran Sultan beni gördü ve sinirle yanıma doğru yürüdü.

"Senin ne işin var burada, hangi yüzle geldin buraya? Sen, validen, doymadınız mı kana? Daha ne istiyorsunuz?!" diye bağırarak omzuma vurdu.

"Benim de canım yanıyor sultanım, canımdan can gitti. Bilseydim.. bilseydim gitmesine müsaade etmezdim."

"Senin de suçun var, onun sana emanet ettiği sırları saklayamadın. Şimdi karşıma geçmiş günahsızım mı diyorsun?" diye sordu başını iki yana sallarken.

"Allah şahidim ki, benim bir günahım yok. Acım en az sizinki kadar hakiki."

"Sen Hürrem'in oğlusun, bu günahın vebalini ömrün boyunca taşıyacaksın. Bırakmayacak yakanı."

Hatunlardan biri gelip Mihrinisa Sultan'ı ağabeyimin tabutunun başından aldıktan sonra ben oraya doğru yürüdüm. Ağabeyimin başına gelince olduğum yere çöktüm. Orada yatan atam hiç benim sevgi dolu ağabeyime benzemiyordu. Bembeyazdı bir kere. Ben yiğit, cengaver ağabeyimi hiç beti benzi bu kadar atmış görmemiştim. Boynunda yağlı urganın izi kalmıştı.

Uzanıp ağabeyime dokunmak, tabutuna da olsa sarılmak istedim lakin yapamadım. Mahidevran Sultan'ın da dediği gibi ben Hürrem'in oğluydum. Ağabeyimin katilinin oğluydum. Gözlerimden yaşlar inci misali dökülürken hıçkırarak ağlamama da mani olamadım. Hayatımda belki de ilk defa böylesine hıçkırarak ağlıyordum.

Ağabeyimi gömdükten sonra lalamla beraber dönüş yolundaydık. O da beni yalnız bırakmamış ve benimle beraber buraya kadar gelmişti, şimdi de dönüyordu. Biraz dinlenmek için mola vermiştik ve oturuyorduk.

"Payitahta dönmek bile istemiyorum lala. Elimde olsa kalır, ağabeyimin mezarı başında günlerce dua okurdum."

"Siz saltanat naibisiniz şehzadem, vazifeniz mühim. Buraya gelmeniz bile doğru değildi." Sinirle güldüm.

"Hünkarımız beni bu vazifeye neden layık gördü diye düşünüyordum, cevabı belli oldu. Ordugahta olsaydım lala, Mustafa ağabeyim ölüme giderken ona mani olurdum. Belki de bu yüzden beni orada istemedi. Sırf.. sırf payitahtta kalmam için beni Selim yerine naip tayin etti."

İktidar Oyunları | ognis.Kde žijí příběhy. Začni objevovat