10

46.9K 4K 2.8K
                                    

Haiii, ben geldiiim. Süprriiiizzzz ağağağağa, bölüm yazacağımı haber vermedim çünkü iki gecedir yazmaya kalkışsam da yazamadım. O yüzden sizi heveslendirmek istemedim, yazamam yetiştiremem diye. Birazcık bölüm kısa oldu, ama bir sonraki bölüm telafi edeceğim <33

Jungkook'umuzun doğum gününe TR saatiyle dakikalar kaldı artık. Kore saatine göre çoktan 1 eylül oldu. Bizim minik meleğimiz, altın maknae'miz, ace'miz, grubun göz bebeği Jeongguk'umuz iyi ki doğmuş, iyi kiii. Umarım daima mutluluk peşini bırakmaz ve o güzel gülüşü yüzünden asla kaybolmaz. <3

Yazım yanlışlarım varsa affoluna, keyifli okumalar dilerim lokumlarım! xX

**

"Okulda sana zorbalık yapan dangalakların azraili, senin koruyucun ve an itibariyle bu okulun sahibi Kim Taehyung ben, güzelim." Sözleri beynimde şimşek etkisi yaratırken, yüzüm şokla çarpıldı.

Saçlarımı savuracak şekilde başımı çevirip yüzüne bakakaldım. Ağzım bir karış aralanmış ve dudaklarımın arasından havayı emiyordum.

Kalp ritmim maratonda koşmuşum gibi şiddetlenmişti. Tüm bunlar... Ne demek oluyordu? Beni korumak mı istiyordu? Tanrım...

"Artık kimse seni bu okul sınırları içerisinde zorbalayamayacak, aşağılamayacak, buna izin vermeyeceğim." diyerek saçlarımı parmaklarına dolayarak başımı okşadığında vücuduma elektrik akımı akın etmiş gibi sarsıldım.

"Artık yüzünü saklamana gerek yok Jungkook, tüm dünya görsün saçların altında sakladığın o eşsiz güzelliğini. Saçlarının ardından parıldayan o güzel gözlerini göster, saklama artık kendini." diye kısık bir sesle mırıldandığında kirpik diplerimden sızan sıcak gözyaşlarım tenimi yaka yaka yanaklarıma süzüldü.

Başımı önüme eğip kemiklerimi kırmayı amaçlarcasına sıktım kendimi. Kaskatı kesildi vücut uzuvlarım. Kaslarım sancımaya başlayacak şekilde sıktıkça sıktım kendimi.

"Jungkook, boynunu kimsenin önünde eğme artık." dedi ve saçlarımın arasında dolaşan parmakları çeneme kaydı.

Gözyaşlarımla ıslanan tenimden tutarak, usulca boynumu kaydırıp başımı kaldırmamı sağladığında gözlerimi sımsıkı yumup hıçkırdım.

"Başını dik tut. Sen suçlu veya hatalı değilsin, sen çirkin de değilsin. Sen zavallı hiç değilsin. Duydun mu beni? Ağlama artık, muzlu sütünü iç hmm?"

Parmak boğumlarıyla saçlarımı itekleyip yüzümdeki gözyaşlarımın yolunu kestiğinde, dudaklarımdan fırlayan hıçkırığa mani olamadım.

Islak ve birbirine yapışan kirpiklerimi araladığımda bana içten bir şekilde gülümseyen erkek ile karşı karşıya kalınca titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım.

Yüzümü açığa çıkarmış olduğu gerçeği beynimde tehlike çanlarının çalmasına sebep olsa da geri çekilmedim. Çekilemedim. Kaskatı kesilen vücudum, buz tutup kalmış gibi, oturduğum noktaya mühürlendi kaldı.

Kıpırdayamadım mı, yoksa kıpırdamak mı istemedim daha ziyade...

Çakmak gibi parlayan gözleri yüzümde turlarken, tenimin her bir karışını ezberlemeye çalışıyorcasına oyalandı. O bana baktıkça, midem mümkünmüş gibi daha çok kasıldı.

Gözlerinin derinliklerindeki o bakış... Diğerleri gibi değildi... Bana tiksinerek, iğrenerek bakmıyordu. Aşağılayıcı, küçümser gibi iğneleyici değildi bakışları. Sanki... Bakışlarıyla bile beni incitmek istemezmiş gibi, ya da karşısında kırılgan bir eşya varmış gibi... Tanrım bu nasıl bir bakıştı, çözümleyemiyordum ve bu nefesimi kesiyordu.

MAFIA IN DANGEROUS • TAEKOOKDonde viven las historias. Descúbrelo ahora