14. BÖLÜM "ZENCEFİL"

205 43 26
                                    


     Karşımda; ufak boylu, tombul bir kadın duruyordu. Saçlarını beline kadar uzun örgü yapmıştı. Kafasında altın renginde ve beyaz dantelli minik bir şapka ve üzerinde krem rengi, inci işlemeli bir elbise vardı. Başını eğerek beni selamladıktan sonra, "Prensesim ben Zencefil" dedi. "Sizin prenses eğiticinizim." Ben panik hali ile gözyaşlarımı silmeye çalışırken yanıma yaklaştı ve saçlarıma dokunarak, "Üzülmeyin prensesim. Burada daha mutlu olacaksınız. Hem annenizi istediğiniz an görme imkânınız var. Bu küreye dikkat edin, kötü ellere geçmesin.Onu hep koruyun. Babanız onu kendi tuğrası ile mühürlemişti. Onun kendi elinden çıkma tuğra hariç bu küreyi açmak mümkün değildir. Siz de buna bir şifre bulun mesela" dedi. Ben, "Şu anda bir şifreyi aklımda tutacak kadar güçlü değilim maalesef" dedim. Zencefil, "İzninizle prensesim" dedi ve ellerimi alarak kürenin üzerine koydu. Küre ısındıkça ısınıyor, üzerinden de yeşil renkli ışıklar çıkıyordu. Işık gittikçe kuvvetleniyordu. Ben, bir parça korku ile Zencefil'e baktım ve Zencefil'in de onayı ile elimi küreden çektim. Zencefil, "İşte bu kadar prensesim, artık şifre sizsiniz. Küre elinizi, hatta kokunuzu bile tanıyor artık" dedi. "Sadece size sadıktır" diye ekledi.

     Zencefil'in, "Size odanızı göstereyim" demesiyle saraya girdik. Hemen kapı girişinde duran, Baki ve sihriminilere kafamı sallayarak selam verdim ve Zencefil'i izledim. İleride duran büyük avlunun sağında ve solunda büyük heykeller vardı. Bu heykellerin her biri de tuhaf ve farklı renklerde idiler. Avlunun tam karşısında yeşil,pembe,mavi,sarı ateş kıvılcımları çıkaran bir şömine yanıyordu. Ancak bu büyük avlunun aksine, bu avlunun büyüklüğüne hiç yakışmayacak bir şekilde ufacık bir merdiven avlunun tam ortasında duruyordu. Bu merdiven; saydam renkte ve on basamaktan oluşuyordu. Kafamı kaldırdığımda, sarayın değişik bölmelerinde belki yüzlerce kapı olduğunu gördüm. Sonra Zencefil merdivene doğru ilerledi ve, "Yol buradan prensesim" dedi.

     Ben Zencefil'e döndüm ve dedim ki;"Bu merdiven sadece on basamaklı.Bununla nereye çıkabiliriz ki? Onuncu basamakta merdiven havada duruyor." Dedim. Zencefil bana döndü ve, "Prensesim burası Zümrüdüanka Ülkesi.Burada her şey olabilir. Ben size yol göstermek için önden ilerleyeceğim lütfen beni izleyin" dedi. Ve eteğini tutarak önümden yürümeye başladı. Onuncu basamağa geldiğinde "bayetrixa" diye bağırdı. O anda ufak bir çatırtı başladı. Şöminedeki kıvılcımların her biri kahkahalar atarak merdivenin birer tarafına geçtiler. Ateş bedenleri, yerini renkli tahtalara bırakmıştı. O saydam olan merdivenden pembe, mavi, sarı ve yeşil merdivencikler yılan misali süzüle süzüle yukarıdaki kapıların önüne kuruldular. Kafamı kaldırdığımda, büyük bir renk cümbüşünün tam ortasındaydım ve hayretle etrafıma bakıyordum. Evet, artık her bir odanın kapısının önünde rengarenk merdivenler boy gösteriyordu. Zencefil ve ben, bu rengarenk merdivenlerden yukarıya doğru çıktık. O kadar çıktık ki sarayın en üst katına gelmişiz.

     Zencefil, karşımızda duran büyük bronz kapıyı açtı ve içeri girdik. Burası geniş bir odaydı. Tam karşımızda büyük bir pencere vardı. Pencerenin hemen önünde meşeden, siyah çift kişilik bir kanepe ve her iki yanında birer sehpa duruyordu. Sehpaların birinin üzerinde zümrüt rengi bir denizkızı, diğerinin üzerinde ise yakut rengi bir kedi vardı. Odanın hemen sol kısmında yanan bir şömine karşısında da iki kadife sandalyenin ortasında duran satranç takımı bulunuyordu. Şöminenin üzerinde ise ufak kaplarda şekerlemeler duruyordu. Şöminenin yanında ise cevizden bordo bir piyano vardı. Duvarda asılı iki gümüş kılıcın yer aldığı odanın sağında her iki yanında gümüşten ayaklı meşaleler odayı aydınlatıyorlardı. Ancak bu iki ayaklı meşalenin ortası boştu. Odanın sol kısmı bu kadar hareketli iken sağ kısmında sadece geniş aralıklarla iki meşale duruyordu. Zencefil, "Buyurun prensesim burası odanız" dedi. Ben şaşkınlıkla, "Burası mı? Burada mı uyuyacağım? Sizi bilmem ama, biz Dünya'da günde en az 8 saat uyuruz ve uyku için benim yatağa ihtiyacım var" dedim. Zencefil, odayı çınlatacak büyük bir kahkaha attı ve sonra attığı kahkahadan pişmanlık duyarcasına, "Affedersiniz prensesim, burası sizin odanıza açılan bir giriş. Yatak odanız bu tarafta" dedi ve omzuma dokunarak iki meşalenin arasında duran boşluğu gösterdi. Ben, "Ama burası sadece bir duvar" dediğimde Zencefil, "Dikkatli bakın majesteleri" dedi.

     Duvara dikkatli baktığımda, duvarın en altında fare deliği kadar ufacık bir kapı gördüm. Zencefil'in yüzüne şaşkın şaşkın bakarak, "Hayır" dedim, "Herhalde bu minik kapıdan içeri gireceğimi söylemeyeceksin Zencefil. Çünkü bu mümkün değil" diye ekledim.

Herkese merhaba değerli arkadaşlar.

Hikayemiz kaldığı yerden devam ediyor. Yeni bölüm Çarşamba günü gelecek.

Kıymetli yorumlarınızı bekliyor, şimdiden okuduğunuz için teşekkür ediyorum. 

ALTIN ASALI EJDERWhere stories live. Discover now