51.BÖLÜM ZÜMRÜDÜANKA SAVAŞI KAYBETTİ

62 16 4
                                    

     Çadırdaki pencereden oraya bakıyordum. İlk geldiğim zaman bir cennet misali güneşi ile parlayan, şelaleleri ile çağıldayan insana huzur veren Kaf Dağı'nın eşsiz güzelliğine; Zümrüdüanka'ya... Ya şimdiki Zümrüdüanka? Ah Karamel sen ne yaptın böyle! Bunu nasıl yaparsın? Nasıl babana,Zümrüdüanka'ya ihanet edersin? Tüm Zümrüdüanka seni bu yönü ile hatırlayacak, hainliğinle... Asla kabul görmeyeceksin ve asla istediğin tahta ulaşamayacaksın! Böyle yaparak kraliçelik falan taslayamazsın kimseye,diye geçiriyordum içimden. Evet onların yenilmesini istiyordum. Eğitmen Satürn yanıma geldi. "Girebilir miyim prensesim?" diye çadırımın kapısını tıklattı. Ben, "Tabi buyurun" dedim. Benim baktığım pencereden dışarıya bakıyor ve, "Korkunç bir manzara değil mi?" diyordu. Ben, evet anlamında başımı salladım. Emegenlerin bindiği dev yarasaların ağzından, küçük yarasalar çıkıyor ve perilerin kanatlarına saldırarak onları, metrelerce aşağı bir yıldız misali düşürüyorlardı. Sihriminiler, emegenlerin ağır sopalarında, pinpon topu gibi vurula vurula can veriyorlardı. Cadılar, güçlü perilerimizi yenmek için yerden çıkan ölüleri onların üzerine saldırtıyor, sonra onların kafa karışıklığını fırsat bilerek onlara olmaz eziyeti çektiriyorlardı. Bir cadının bir periyi yaktığına şahit olmuştum. Bu felaketti bu görülmeye katlanılmayacak bir şeydi.

     Gözlerim dolmuş gördüğüm manzara karşısında dehşete kapılmıştım. Eğitmen Satürn, "Hadi artık pencereden bakmayı bırak" dedi. Sonra beni sakinleştirmek istercesine ses tonunu düşürerek konuşmasına devam etti. "Bak prenses merak etme bu savaşı kazanacağız.Zümrüdüanka'yı onlara bırakmayacağız. Bu kadar peri ve sihrimini boşuna ölmeyecek. Babanla birlikte sürekli planlar yapıyor yeni hamleler üretiyoruz. Ancak senin bu aşamada güçlü olman gerek tamam mı?" dedi.

     Ben; onları yenmenin imkânsız olduğunu, onların pembe ayı fırsat bilip hile yaptıklarını söyledim. Eğitmen Satürn, "Evet bu 40 yılda bayağı güçlenmişler. Pembe ayı da fırsat bilerek ölülerini üzerimize saldılar. Ama merak etme geçecek. Biz bunu da atlatacağız prenses" dedi ve izin isteyerek babamın çadırına yöneldi. Ben, Başgeneralin sesinin yükselmesi ile kulaklarımı yan çadıra dayadım. Babam, "Hayır" diyordu, "Daha fazla askerimiz kalmadı. Bu kahrolası pembe ay gecesi yüzünden Lamippaslılara yeniliyoruz! Başgeneral hemen bir önlem bulmalıyız ne yapabiliriz?" diye soruyordu telaşlı bir sesle. Başgeneralden ses gelmeyince babam, "Konuş dedim sana!" diye yeniden bağırdı.

     Eğitmen Satürn, "Efendim hamlelerimiz başarılı olamıyor karınca gibi türüyorlar. Gittikçe gücümüz tükeniyor. Elimizde umudumuzdan başka bir şeyimiz kalmadı" dedi. Babam, "Olmaz öyle şey Satürn!" diye bağırıyordu. Başgeneral, "Kralım maalesef Eğitmen Satürn haklı hiçbir kaynağımız kalmadı. Biz onların bu kadar güçlü geleceğini tahmin edemezdik. Sadece Lamippaslılar olsaydı, emegenlere rağmen onları yenebilirdik. Ancak onun yanında pembe ay sebebi ile gelen ölüler de var. Tam onları zayıflatacakken mantar gibi yeniden türüyorlar. Bu bitmez tükenmez ölüler ordusunu yenmemiz mümkün değil. Üzülerek söylüyorum ki bu savaşı kaybedeceğiz" dedi.

     Ben ellerimi ağzıma götürdüm. Konuşmak değil nefes bile almak zor geliyordu. Babama ve bana ne olacaktı? Korku ile yanımdaki sandalyeye oturdum. Babam hala yenilgiyi kabullenemeyecek olacak ki içeriden hayır hayır! diye haykırıyordu. Ama yapacak bir şey yoktu. Zümrüdüanka düşmüştü. Bu şekilde ne kadar bekledik bilmiyorum. Herhalde bir saatten daha azdır. Lamippaslılar tüm ülkeyi yağmalıyor; peri üstüne peri, sihrimini üstüne sihrimini öldürüyorlardı. İçlerinde tanıdık yüzler görmemeyi diliyordum defalarca... O sığınağı bulamamalarını... Acaba onlar hala hayatta mıydılar? Biz savaşı kaybettikten sonra onlara ne olacaktı? Acaba bir daha görebilecek miydim onları? Bu kâbus soruların cevabını beklediğim bitmek tükenmek bilmez bir 45 dakika beklemişimdir. Sonunda savaşı kaybettiğimizi çok acı bir şekilde öğrendim. Sarayın etrafındaki kalkan kırıldığında savaşı da kaybettiğimiz aşikârdı. Saray etrafındaki yemyeşil zümrüt kalkan kırılmış ve sarayın en tepesinde Zümrüdüanka'nın amblemini taşıyan parlak bayrak çekilerek onun yerine Lamippas bayrağı dikilmişti.

     Baki, "Kralım sizi ve prensesi saklamamız gerek yoksa sizi öldürebilirler." dedi kısık bir sesle. Ben henüz yanıma gelen ve felaketi benimle izleyen babama sıkıca sarılmıştım. Hayır, ona ya da bana bir şey olmasın diye dua ediyordum içimden. Ama bunun bir faydası yoktu. Babam tüm gücü ile bir kez daha krallığını göstererek, "Hayır Baki" dedi,"Kaçmayacağım. Karşılarına çıkıp bu yaptıklarının hesabını soracağım" diyordu kararlı bir sesle. Baki, "Kralım sizi ya esir alırlar ya da öldürürler. Hemen buradan kaçmalıyız. Zümrüdüanka ordusunun buradan yönetildiğini anladıklarında sizin için çok geç olacak" dedi. Babam Baki'nin yüzüne anlamlı bir bakış fırlattı ve sözlerine devam etti. Bu cesur bakış benim de beynime ok gibi saplanmıştı. "Bak Baki, ben asla bir kaçak olmayacağım. Evet onların karşısına çıkarsam öldürülebilirim. Esir alınıp eziyet görebilirim. Ama en azından kalan Zümrüdüankalıların gözünde ve kendi onurum için asla bir kaçak olamam.Bu mümkün değil! Ama prensesimin güvenliğini sen sağlayacaksın.Onu al diğer sığınağa götür. Orası şu an için en güvenli yer. Sana güveniyorum" dedi ve altın renkli asasını alarak pelerinini sürüyerek savaş yerine doğru gidiyordu.

     Ben, "Dur baba!" dedim. Ona sarıldım. Onu öptüm, defalarca kokladım. "Sen nereye gittiğini sanıyorsun Kral Altın Asalı Ejder? Annesiz kaldığım yetmedi beni babasız mı bırakacaksın şimdi de?" diye ağlamaya başladım ona sarılarak. Babam sesindeki titremeyi belli etmek istemezcesine hafif yutkundu. "Bak prensesim, bu benim onurum için gerekli. Hadi şimdi sen Baki'yi takip et sığınağa gir. Arkadaşların orada. Hem belki de kötü bir şey olmaz. Sonuçta ben hala bu Zümrüdüanka Ülkesi'nin kralıyım. Sen artık beni değil tahtı düşün. Sakın ama sakın tahtı o hain kardeşine kaptırma, herkesle iyi geçin. Karamel'i istemeyecekleri aşikâr.Sen de sakın ona geçiş verme, mücadele et, bir tanem" diye bana sarıldı.

     Bu zor durumda bile ağlamıyor sesindeki hüznü gizlemek istiyordu. "Hadi sevgili Zümrüdüankalılar" diye bağırdı. "Kendinize iyi bakın. Ben gidip şu Gece denilen cadalozla konuşacağım. Yanımda kimseyi istemiyorum. Zaten halimden hala bu ülkenin kralı olduğum belli. Kendinize dikkat edin ve beni unutmayın" dedi ve hızla savaşın olduğu toz bulutuna yürüdü.

Herkese iyi geceler değerli arkadaşlar.

Önümüzdeki hafta iki gün, iki yeni bölüm yayımlayacağım.

Haftaya yeni bölümler Çarşamba ve Pazar günü gelecek.

Okumaya ayırdığınız vakit için teşekkür ediyorum. 

ALTIN ASALI EJDERDonde viven las historias. Descúbrelo ahora