27. BÖLÜM "ANTEP FISTIĞI AĞACI KORUSU"

97 28 7
                                    


     Sınıf dağılmaya başladı. Parlak güneşin ışıl ışıl aydınlattığı, yemyeşil yapraklara sahip Antep fıstığı ağaçlarının bulunduğu koruda yürümeye başladık. Tam karşımızdan mavi gözlü Okyanus geliyordu. Yanında da Şimşek şeklinde siyah saçlı,ela gözlü, bebek surat bir çocuk vardı. Karşımızdan yaklaştılar. Papatya, Okyanus'un yanındaki çocuğa gülümseyen bir bakış attı ve "Merhaba Şimşek, nasılsın?" dedi. Şimşek'in de bakışlarından Papatya'dan hoşlandığı anlaşılıyordu. Okyanus, "İlk dersiniz nasıldı prensesim?" diye sordu bana; eşsiz, mavi gözlerini gözlerime dikerek. Ben, çok önemli bir deney yaptığımızı anlattım heyecanla. Okyanus gülümsedi, "Prensesim sanırım ilk dersiniz sihir bilimi dersiydi. Genelde her derste deneyler yapılır heyecanlanmayın bu kadar" dedi.

     Papatya, Okyanusa bakarak, "Bayan Miskokan, pembe ay deneyini yaptı biliyor musun?" dedi. Okyanus olduğu yerde donakalmıştı. "Buna neden ihtiyaç duydu ki! Önce bir plan yapılır diye biliyordum ben. Yani bu, geçitlerin korunması için gerekli.Çünkü Ay'ın rengi pembe olduğunda,Ay geçit koruma görevini yapamaz ve Güneş geçitlerin içine girerek her yeri temizler. Bu şekilde de Kaf Dağı ile Dünya arasındaki ayna geçitleri yıpranarak yok olmaz bu deney sayesinde. Ama bunun tam vaktine konsey karar vermeliydi.Şimdi geçitler açık olacak" dedi. Biz tam olarak bu konu hakkında bir şey bilmediğimizden bahsederken,bir anda Hezaren'in küresi titreyerek çalmaya başladı. Hezaren, sarı küreciğini cebinden çıkardı. Arayan, Hezaren'in dayısının arkadaşıymış. Hezaren'e, geçen hafta bir arkadaşı ile kavga ettiği ve arkadaşının annesinin ona şikayetini iletmesi konusunda kızıyordu. Hezaren, tabi ki aşırı sinirlidir.Bir anda küreyi kapattı ve, "İzninizle" diyerek koşarak bahçenin arkalarına doğru gitti.

     Biz, o anda tam çiftler kalmıştık. Okyanus beni de yanına aldı ve yürümeye başladık. Papatya ve Şimşek ile aramıza mesafe girmişti. İlerlerken konuşmaya başladı. "Bak biliyorsunuz prenses" dedi.Hemen lafını kestim. "Okyanus! Jale, lütfen hepimiz burada arkadaşız" dedim. Okyanus derin bir nefes aldı ve, "Tamam Jale, hatta Jaleciğim" dedi. Benim yüzüm kızarmıştı ama bu sözcükten çok memnun olduğum kesindi. Okyanus laflarını sürdürmeye devam etti; "Seninle yeni tanıştık. Hakkımda bazı şeyleri bilmende fayda var. Öncelikle Karamel'le ilgili. Karamel ile ben... Şeyyy... Yani eskiden, yani şey... Geçen dönemden bahsediyorum da... O zamanda yeniydim anlarsın işte. Ne düşüneceğimi bilecek durumda değildim pek. Biz ikimiz...şeyyy... ama aslında, çok da değildi ama.." diye saçma sapan cümleler kurmaya başladı. Ben yutkunarak ekledim; "Yani aslında siz ikiniz sevgiliydiniz değil mi Okyanus?" dedim. 

     Okyanus gözlerini yere eğerek, "Evet" dedi ve sözlerine devam etti. "Ama sadece bir ay sürdü. Sonra anlaşamadık. Karamel çok değişik,önyargılı, hırçın... Ben onun gibi bir kızla yapamayacağımı anladım ve dürüstlük göstergesi olarak da bunu sana anlatıyorum" dedi. Ben, "Anladım" dedim. Okyanus, bu durumu anlatmanın verdiği rahatlıkla kendisinden bahsetmeye başladı. "Biliyorsun benim babam da kraliyetten. Kendisi usta bir savaşçıdır. Adı da Lacivert Kıvrık Sakaldır. Ben de onun gibi olmak istiyorum. Umarım tanıştırma fırsatım olur sizi" dedi. Ben de gözlerim yerde, gülümsememek için yanaklarımı içten ısırır şekilde dinlemede devam ediyordum. "Annem de bir peri. Kendisi stil danışmanıdır. Perilerin uçuş kıyafetlerini tasarlar. Onun adı da Orkide'dir. Benden altı yaş küçük bir kız kardeşim var. Adı Katre. O da, tıpkı bana benziyor ama biraz yaramaz bir kız" dedi. Ben gözlerimi yerden çevirerek, "Hepimiz çocukken biraz yaramazdık" dedim. Sanki otuzlu yaşların başındaymışım gibi. Aynı şeyi Okyanus da büyük bir kahkaha ile söyledi. "Peki sen?" dedi. "Sen biraz ailenden bahsetsen bana."

     Ben o anda yutkunarak, "Ben mi? Şey... Babamı biliyorsun zaten. Malum Karamel'i de yakinen tanımışsın" dedim. Okyanus hemen lafa girdi. "Yakinen deme ya! Sadece bir aylığınaydı." Ben gülümsedim. "Şaka canım, sadece şaka yapıyordum. Anneme gelince şey... O sizin gibi değil. Yani biliyorsundur söylentileri falan. O bir insan. Yani... Onu da yeni kaybettim" dedim durgunlaşarak. Okyanus ellerimden tuttu. "Bak, dedi geç de olsa hepimiz bir gün öleceğiz. Tesellisi nasıldır bilemem ama üzülmemeni isterim prensesim" dedi. O anda bu rüya gibi tabloya, Karamel sinirli bir şekilde kâbus gibi çöktü. Yanında yine kendi gibi bir kız vardı. Upuzun kızıl saçlı, kırmızı dudaklı kızın üzerinde kırmızı siyah leopar bir elbise vardı. Ayaklarında da siyah çizmeler bulunan kızın gözleri de saçları gibi alev saçıyordu. "Ooo kimi görüyorum burada?" diye tısladı Karamel. "Okyanus ile kardeşçiğim buradaymış ne güzel değil mi!" dedi. "Okyanusçuğum, yakın geçmişte beni ne kadar sevdiğini anlattın mı Jale'ye haberi olsun biraz" diye ekledi. Okyanus sert bir sesle, "Karamel bitti! Bir ay sürdü ve bitti. Daha da uzatma artık" diye haykırdı. Ancak Karamel umursamaz bir şekilde devam etti. "Aah o basit kavga mı? Ama hala kalpten birbirimizi sevdiğimizden bahsetmedin mi?" diyerek yılan gibi kollarını Okyanus'un boynuna doladı. O anda Papatya ve Şimşek arkamızdan yetiştiler. Hezaren de sinirli sinirli karşıdan geliyordu. Belli ki sinirini çıkaracak bir yer arıyordu. Şimşek, "Ne oluyor dostum?" dedi Okyanus'a. Karamel birden bağırdı. "Ooo hoş geldin Şimşekçiğim! Sana şu sinir,tembel kızdan kurtul demiştim, yanımda bir pırlanta yüzük varken" dedi. Yanındaki uzun, kızıl saçlı kızı göstererek. Şimşek de, "Bir cadıyı seveceğime ölmeyi yeğlerim" dedi.

     O anda tabloya bizim Hezaren, bomba gibi girdi.Hezaren gür sesi ile, "Sen! Yine mi sen? Rahat bırak şu kızı! Seni kırmızı cadı! İlle saçına mı yapışmam lazım!" diye bağırdı. Karamel, "Bu ne saygısızlık, seni haddini bilmez! İsminin hakkını veriyorsun. Hezaren çiçeği gibi zehir saçıyor dilin! Senin karşında kraliyet prensesi bir veliaht duruyor haddini bil!" diye bağırdı. Hezaren ise, "Hangi dilim? Bu dilim mi?" Diye ona dil çıkarttıktan sonra alaycı bir ses tonu ile, "Hem sen ne dedin? Veliaht mı? Unuttun galiba. O hikâye bitti. Artık veliaht, Prenses Jale'dir canım. Hadi güle güle" dedi. Kızıl saçlı kız, sinirlenen Karamel'i kolundan yavaşça tutarak, "Sakin ol Karamel... Gece... Unutma" diye fısıldadı.

"Sakin ol Karamel... Gece... Unutma" Ne demek şimdi bu?

Ne olacak acaba gece? Karanlık bir şeyler dönüyor etrafta. Korkmaya başladım galiba.

Sanırım cevabı yarın alacağız.

Evet bu hafta 5 bölüm birden yayımlayacağım.

Ondan sonra her Cumartesi düzenli bölüm gelecek.

Okuyan yorum yapan herkese teşekkür ediyorum. 

ALTIN ASALI EJDERWhere stories live. Discover now