44. BÖLÜM "JALE'NİN PENCERESİ"

70 20 0
                                    

     Bir gece...Ona ne olduğunu bilmediğimiz bir gece geçti gitti gün yapraklarının arasından. Babam ortada yok. Odasına kapanmış ağlıyor... Ne Başgeneral ile görüşüyor ne Konsey ile... Şu anda acil bir şekilde toplantı üstüne toplantı yapması gerekirken babam odasına kapanmış çocuk gibi ağlıyor... Onu anlıyorum. Bir yanda Karamel, bir yanda ben... İki evladının arasında seçim yapmak zorunda. Karamel şu anda ne durumda bilen yok. Zindanda mı? Aç mı,ağlıyor mu orada? Hiç kimse bilmiyor. Tüm Zümrüdüanka'da derin bir sessizlik hakim.Ama fırtına önceki sessizlik gibi...İğne düşse yere duyulacak bir sessizlik. Babam Karamel'i seçse onu bu durumdan kurtarmaya çalışsa beni feda etmek zorunda. Jale'sini... Sonradan bulduğu menekşesini.. Bir yanda da yıllardır yanında büyüttüğü karanfili tehlikede. Karamel'i...

     Biz, sessiz sessiz sarayın bahçesinde Okyanus, Hezaren, ben, Papatya ve Şimşek oturuyorduk. Okyanus her ne kadar da belli etmek istemese gözleri dolu bir şekilde ağlıyordu. Üzgündü. Göz pınarlarının taşmasına mani olamıyor, sonbahardaki deniz gibi bir dalgalanıp bir sakinliyordu. "Şimdi" dedi "Ona ne olacak, o ölecek mi?" Ben bunu yapmamam gerekse de bir parça kıskanmıştım. Okyanus neden onu merak ediyordu ki? Tamam anladım ben de her ne kadar aramız iyi olmasa da Karamel'i merak ediyor, onun için endişeleniyordum. Ancak Okyanus onun eski sevgilisiydi. Bir ay da olsa bir şeyler yaşamışlardı. Ben, "Onun için çok üzülüyorsun ama babam ve Konsey bir çaresini bulacak merak etme. Yakında yeniden kavuşursunuz" dedim omuz silkerek.

     Okyanus, "Hayır Jale yanlış anlıyorsun. Karamel'i merak etmemin sebebi aşk falan değil. Onun yerine kendini koysana! Aç mı, tok mu, eziyet mi görüyor? Belki de bu üzüntüden ölecek. Bu herhangi bir peri de değil kraliyet soyundan bir peri. Olabilecekleri düşün. Düşünceli biri olarak yaklaş olaya" dedi. Ben, onu onayladığımı söyleyerek beklememizin en uygun karar olacağını yineledim. Başgeneral, Başyargıç, Büyük Şaman, Mavisihri, Satürn, Atom ve Vezir Primis karşımızdan geliyordu. Sanırım artık bir karar vermenin gerekli olduğu konusunda babamla görüşeceklerdi. Hızla yanımızdan geçtiler.Başgeneral bir an için geri döndü ve, "Çocuklar siz burada ne yapıyorsunuz?" diye sordu. Okyanus, "Hiç baba, sadece bekliyoruz arkadaşımızın durumu hakkında bir sonuca vardınız mı?" diye sordu. Başgeneral, "Biz de bunun için saraya gidiyoruz. Kral Altın Asalı Ejder ile bu konuyu görüşeceğiz. Ancak bildiğiniz üzere ortalık çok karışık, saraydan prenses kaçırdılar daha dün gece. Sizin bu şekilde ortalıklarda gezmeniz doğru değil.Hadi bakalım herkes odalarına" diye emir verdi. Biz de Başgeneral'in haklı olduğunu düşünerek odalarımıza doğru yol aldık.

     Papatya, Başyargıç'ın kızı olduğundan o da sarayda kalıyordu.Tıpkı Başgeneral'in oğlu olan Okyanus gibi. Şimşek de Büyük Şaman'ın oğluydu. Ancak babasına hiç benzemiyordu babası, son derece kurallara ve sihirlere bağlı sakin bir periyken; Şimşek, aşırı hareketli ve eğlence düşkünü bir periydi. Hezaren ise Mavisihri'nin yeğeniydi. Dün gece olanlardan sonra herkes bir tarafa dağıldığında Hezaren, Papatya ve ben; zambak kamelyasında oturuyorduk. Ben kendimi tutamayarak her ne kadar da aramızda sorunlar olsa da esasen kardeş olduğumuzdan dolayı Karamel için ağlıyordum. Hezaren beni sakinleştirmeye çalışırken, Papatya hiçbir şey söyleyemiyor o da için için bu duruma üzülüyor ve olacaklardan korkuyordu. Hezaren dün gece kafam dağılsın diye bana annesinden ve dayısından bahsetmişti.

     Mavisihri'nin esas adının Çakır olduğunu öğrenmiştim. Ancak tek yaşayan mavi renkli sihrimini olduğundan sanırım kendisine Mavisihri deniliyordu. Onun kardeşi Yosun da mavi renkli bir sihrimini imiş. Gözleri mavi, saçları yeşil, diğer sihriminilerden biraz daha uzun ve neşeli bir dişi sihrimini imiş. Bir gün Hezaren'in peri olan babası ile tanışmışlar. Babası da tam tersi uzun boylu esmer bir periymiş. Her nasıl olmuşsa evlenmişler. Bu evlilikten Hezaren olmuş. Büyük yangında Hezaren'in annesi ve babası Zümrüdüanka'yı cadı ve karabüyücülerden korumak isterken ölmüşler. Mavisihri yangından sağ çıktıktan sonra o zamanlar çok küçük olan Hezaren'i yanına almış. Onu kendisi büyütmüş. Geçidin tepesindeki evin bir katını tamamen Hezaren'e tahsis etmiş. Mavisihri için de Hezaren önemli bir hayat bağı olmuş. Çünkü Mavisihri, yani Hezaren'in deyimiyle Çakır dayının tek akrabasıymış Hezaren. Mavisihri daha önce bir peri kızı ile evlenmiş.Bu peri kızı; çok güzel, balık etli, uzun dalgalı saçlı ve yeşil gözlü, neşeli bir periymiş. Ancak bu peri,bu kadar güzel peri kızı ile evlenen ufak bir sihrimini olan Çakır'ı aldatmış. Mavisihri de o günden sonra hiçbir kadına güvenmemiş ve kimseyle evlenmemiş. Hezaren ile birlikte çalışanları ile yaşamışlar. Adı gibi Hezaren de zaten mavi gözlerini soydan alıyormuş. Çünkü onlar nesiller boyunca mavi göze sahipmişler. Hezaren bana dün bunları anlattıktan sonra gözleri dolu dolu olmuştu. "Senin hiç olmazsa bir kardeşin, bir baban var. Tek kaybın annen. Ya ben ne yapayım onları hiç tanıyamadım! Annemle babamla hatırladığım tek bir anım bile yok. Dayım desen beni çok sever, ama ben hep bakıcılar ile büyüdüm. Dayım gündüzleri işteydi. Geceleri de pek eve gelmezdi." demişti. Ben ona çok üzülmüştüm ve onu teselli etmeye başlamıştım. Dün gece olanları düşünürken Hezaren'in, "Ben de odama gidiyorum" demesi ile kendime geldim. Hezaren de sarayda hazırlanan özel odalardan birine gidiyordu.

     Ben de tek başıma çaresiz odamın yolunu tuttum. Buharlaşmak yerine yürüyerek odama gitmeyi tercih etmiştim. Çünkü bu da benim için gerekliydi. Dün geceden beri çok bunalmıştım. Adeta cadılar ve karabüyücüler prensesimizi almış götürmüşlerdi ve bir anda olan bu beklenmedik olay karşısında hiç kimse hiçbir şey yapamamıştı. Parti bir anda dağılmış, babam derin bir rahatsızlık geçirmiş, sarayın tüm Zümrüdüankalı doktorları babamı sabaha kadar gözlem altında tutmuşlardı. Ben ise ağlamıştım. Babamı kaybedeceğimi düşündükçe daha da ağlamıştım. Aklıma annem gelmişti. Onu bir ambulans arkasında bir başıma kaybedişim ve şimdi babamın başındaki sihirli doktorlar... Offf ben bu manzarayı daha önce gördüm diye düşünmüş; hele Karamel'in de tehlikede olduğu eklenince iyice kahrolmuştum. Neyse ki şimdi babam iyiydi. Ancak sabahtan beri odasından çıkmıyor sadece üzülüyordu. Ancak Konsey şimdi onu kendine getirir diye düşünmeye başlamıştım. Odama çıktım yatağıma uzandım yorgunluktan iki saat kadar uyuyakalmışım. Küremin titremesi ve yüzüme yansıyan parlaması ile uyandım. Arayan Hezaren'di. "Ne oldu?" diye çatallı uyku mahmuru bir sesle Hezaren'e sorduğumda Hezaren Telaşlı bir şekilde; "Sakın odandan çıkma! Ben hemen geliyorum. Odanın kilidini aç" dedi bir çırpıda. Ben ne olduğunu gerçekten anlamamıştım. Odamın kilidini açtım. Hezaren ile Papatya bir anda odama girdiler. Tüm pencereleri kapattılar. Papatya beni ellerimden tutarak yatağıma oturttu.

Ne oldu şimdi?

Korkmaya başladım arkadaşlar,

Papatya ve Hezaren ne diyecek Jale'ye?

Neyse cevabını kısa zamanda alırız diye tahmin ediyorum.

Okumaya ayırdığınız vakit için teşekkür eder,yorumlarınızı beklerim. 

ALTIN ASALI EJDERحيث تعيش القصص. اكتشف الآن