22.BÖLÜM"SİHİR OKULU BAŞLADI"

125 31 7
                                    

     Yeni güne, yeni umutlarla uyandım. Saat 08.00'de uyanmam gerekiyorken, uyku tutmamış ve 06.00'da, ok gibi hazır bekliyordum. Krater'in seçtiği kıyafetleri giydim.Ayağıma da babetleri geçirdikten sonra, kendimi aynanın karşısında buldum. Kendimi hiç beğenmiyordum. Keşke biraz anneme çekseydim. Annem; uzun, düz siyah saçlı, yemyeşil gözlü bir kadındı. Ben ise, kabarık ve bir türlü toparlanamayan kıvırcık bir maruldum. Bu da yetmezmiş gibi çilliydim ve onun gibi zarif kemikli bir yüz yerine, futbol topu gibi toparlak bir yüze sahiptim. Saçlarımı toplatmayı hiç denemedim. Çünkü, akademide bana yardım edecek çalışanlarım ve giyinme robotum yoktu.Saçlarımı kendim açmaya çalışmam ise tam bir felaket olurdu. En pratik yolu saçlarımı jöleleme idi. Saçlarımı tel tel jöleledim. Bu, tam kırk beş dakikamı aldı. Aslında, Krater bunu saniyeler içinde yapabilirdi. Ancak onun çenesi beni fazlası ile yorardı. Ayrıca, zaten elimde bol zaman olduğundan kendim yapmak istemiştim. Saçlarımın sağ yan kısma ufak narçiçeği renginde bir uğurböceği toka taktım ve sonra hemen kapı dışına buharlaştım.

     Baki, kapımın dışında beni bekliyordu. Fıstık yeşili iki bavulumu aldı ve önden gitmem için göz ucu ile ileri yolu gösterdi.Ona, ne kadar heyecanlı ve meraklı olduğumu, üniversite yılına geldiğimde hangi alanda başarılı olup, hangi mesleği seçeceğimi merak ettiğimi ve yeni arkadaşlarımı görmeyi çok istediğimi anlattım. Baki önce sağa, sonra sola bakıp kısık bir ses tonu ile, "Prensesim, hangisine seçilirseniz seçilin.Ancak mahzenden uzak durun. Unutmayın, siz bu ülkenin geleceği için çok önemlisiniz.Orası, tam Kaf Dağı'nın zirvesinde bir akademi.Onun için cadılar, sihriminiler,periler,karabüyücüler hepsi aynı yerde eğitim alıyorlar. Bu sebepten dikkatli olun" dedi. Ben, "Baki biliyor musun, babam da bunu söylemişti. Ancak gerçekten merak ediyorum. Mahzende ne var?" diye sorduğumda Baki, çok alakasız bir cevap verdi. "Prensesim" dedi, "Akademi, savaşın olmadığı tek yerdir. Kralımız Altın Asalı Ejder, Lamippas Kraliçesi Ateş Asalı Gece, bu konuda bir anlaşma yapmışlardır. Bu anlaşma tam 50 yıldır varlığını koruyor. İkisi de güçlerini birleştirdiler ve sadece kraliyet mensuplarının gidebileceği Kaf Kraliyet Akademisi'ni, Kaf Dağı'nın en verimli bölgesinde, bağımsız bir noktada, Kara Güneş Gölü'nün kuzeyinde tam zirvede kurdular, okula yaklaşınca dikkat edin okulun etrafında sarı, turuncu ve mor çemberler vardır. Bu çemberler her üç türün birbirine kötülük yapmasını engeller, orada ölüm ve lanet sihirleri geçersizdir" dedi. Baki ile konuşurken tam sarayın kapısına gelmişiz.

     Karamel, karşımda duruyor ve küçümseyici bakışlarını bana fırlatmaktan çekinmiyordu. Üzerinde; kırmızı,mini dar bir elbise vardı. Elbisesinde, ince siyah bir kemer ve siyah gül desenler duruyordu. Uzun, dalgalı kızıl saçlarını sağ tarafa ayırmış ve sol tarafa parlak siyah bir gül kondurmuştu. Kırmızı stilettoları ve kırmızı bavulları ile sanki okula değil, defileye gidiyor gibiydi. Benim yanımda ne kadar havalı duruyordu.Ben ise, hep o giyinme robotu yüzünden sanki küçük, sevimli bir kız gibi giyinmiştim. Yine yüzünden eksik etmediği sahte gülümsemesi ile, "Günaydın sevgili kardeşim, ne kadar sevimli görünüyorsun" dedi, ben ise o halime bir kez daha kahrolarak, "Sen de çok hoş görünüyorsun Karamel" dedim.

     Sarayın kapısı açıldı ve babam da dışarı çıktı. İkimize de bakıp, ikimizi de çok sevdiğini ve çok beklentisi olduğunu, bu beklentileri boşa çıkarmamamız gerektiğini söyledi. Sonra bana dönüp "Sana dün özel ders konusunda neler dediğimi hatırlıyorsundur sevgili kızım. Eğitmenlerinin sözlerine uy ve mutlaka arkadaşlarınla arandaki farkı kapat" dedi ve devam etti. "Ama üzülme. Sadece bu dönemlik bu şekilde eğitimin devam edecek,sihir öğrenimi konusunda derslerini iyi dinle ve Kaf Dağı Dili'ni öğren meleğim" dedi. Sonra, her ikimizin de alnına birer öpücük kondurdu ve bizi, Baki ile okula gitmek üzere gönderdi. Baki, beni bilgilendirmek için bana döndü ve, tam Kaf Dağı'nın tepesine giden tek bir araç olduğunu,oraya sihir ile bile gidilemediğini söyledi. Bu araç sadece akademinin aracıydı. Uzaklardan araç göründü. Bu araç, adeta dev bir uçağı andırıyordu.Zaten yerden değil, hafif havadan gidiyordu. Bembeyaz aracın sağ ve sol kısımlarında parlak harflerle sırası ile turuncu mor ve sarı kelimelerle anlamadığım dilden bir şey yazıyordu ve okulun amblemi olan, iç içe yarı mor sarı ve turuncu halkalar yazının sonunda bulunuyordu. Araç yanımıza geldiğinde yere yanaştı ve kapısı açıldı. İçeriden kırmızı bir halı uzandı ve halı kendi kendine katlanarak merdiven oldu.Ben bu durum karşısında çok şaşkındım.Ancak Karamel, bu duruma alışık olduğundan, son derece normal karşılayarak merdivenden yukarı çıktı. Ben de babama son kez gülümseyip merdivenlerden yukarı çıktım.

     Aracın içine girdiğimde, uzun ince iki koridor vardı. Karamel soldaki koridora girdi.Ben, heyecandan kalbim küt küt atarak onu takip ettim. Merakla etrafa bakarken, Karamel bir anda kapılardan birinin içine girip kayboldu. Ben hangi kapıya girdiğini net göremedim. Sadece kapının kapanma sesini duydum. Karşımda iki kapı vardı. İlk kapının üzerinde, mor bir süpürge resmi vardı. İkinci kapının üzerinde ise, sarı bir çift kanat resmi vardı. Ben mor rengin cadılara ait olduğunu anlamıştım. Hem ayrıca süpürge de cadıların sembolü idi. Ayrıca sarı, bizim rengimizdi. Hem bir çift kanat da uçabilmemiz için kanatlarımızı andırıyordu. Bundan dolayı bir parça tereddütlü sarı kanatlı kapıyı tıklattım. Ancak içeriden ses gelmeyince bir daha tıklattım. Kapı açıldı ve kapıdan sinsi bakışı ile Karamel çıktı. Yüksek bir ses tonuyla: "Ooo majesteleri biz de sizi bekliyorduk. Ancak kendinizi hala Dünya'da zannediyor olmalısınız ki kapıyı tıklatıyorsunuz" dedi ve arkasına dönerek, "Evet arkadaşlar, majestelerinin girmesine izin veriyoruz değil mi?" dedi ve bir kahkaha patlattı. Aynı ton yayılarak, tüm periler gülmeye başladılar.

     Ben, o anda adeta yerin dibine girmiştim. Yüzüm o kadar kırmızıydı ki, çillerim bile görünmüyordu. Hemen boş bir yer bulup oturmak istedim. Kumral, mavi gözlü, mavi beyaz çizgili tulumlu bir kızın yanı boştu. Tam oraya oturacakken kız,"Üzgünüm majesteleri, burada oturan biri var.Bakın" diyerek çantasını koltuğa koydu ve bir kahkaha patlattı. Çok felaket bir durumdaydım, ilk günden okulun maskarası olmuştum. Karamel'in beni bu kadar aşağılamasını asla unutamayacaktım. Daha da kızararak arka sıralara ilerledim. Bu sefer esmer, tepesine siyah uzun kıvırcık saçlarını toplamış, beyaz dantelli gömleğinin içine, gümüş renkli askılı bluz giymiş bir kızın yanının boş olduğunu gördüm. Tam oturacakken kız daha da kaba bir sesle, "Prensesim kusura bakmayın, ancak oturmadan önce koltuğu tıklamanız gerekir. Belli mi olur belki koltuğun oturmanıza müsaadesi olmaz" dedi ve araçtaki tüm periler bir kere daha kahkaha attılar. Ben, tam araçtan inip babamın yanına gidecek ve okula gitmek istemediğimi söyleyecektim ki, en arkadan tatlı bir sesin,"Buyurun matmazel, benim yanım boş. Oturabilirsiniz" dediğini duydum. En arkaya doğru yürüdüm ve cam tarafında, üstünde lacivert tişörtü ve altında buz mavisi kotu olan, onun da altına giydiği beyaz spor ayakkabıları ile onu gördüm. Yüreğime atılan okun tatlı acısını aldığım nefeste hissediyordum.Bu deniz gözler ona aitti. Bu çocuk, hem davette hem sahilde gördüğüm çocuğun ta kendisiydi.

Herkese merhaba arkadaşlar.

Prenses Karamel'in yaptığı neydi öyle? Haksız mıyım ama, insan kardeşine böyle davranır mı?

Okul yılı Prenses Jale için zor geçecek gibi görünüyor. Ama neler olacağını bilemeyiz tabi ki.

Yorumlarınızı bekliyorum, Görüşmek üzere. 

ALTIN ASALI EJDERWhere stories live. Discover now