23. BÖLÜM "İLK AŞK, OKYANUS"

121 28 4
                                    


       Bana, masmavi bakıyor ve gülümsüyordu. Ben, nihayet oturacak bir yer bulduğuma sevinmiştim. Ayrıca yanına oturacağım kişi de günlerce merak ettiğim ve hoşlandığım çocuktu.Yerime oturduğumda, yakışıklı çocuk kulağıma sessizce, "Üzülmeyin prensesim,böyle kişiler her zaman canınızı sıkabilirler. Ancak bu günler geçecektir. İzninizle kendimi tanıtmama izin veriniz. Benim adım Okyanus, babam peri askerlerinin yöneticisidir. Ben de üniversite yıllarında bu yoldan gitmek istiyorum. Tabi siz hangi mesleği seçerseniz seçin kraliçe olacaksınız. Ama yine de yeteneğinizi geliştirebilirsiniz" dedi. Ben titrek bir ses tonu ile, "Eee... evet" dedim. Okyanus, bana baktı ve gülümseyerek kısık bir ses tonuyla, "Aynı yerde olduğumuz için şu anda çok mutluyum" dedi. Ben gülümsedim, sanki konuşmayı bilmiyor gibiydim. Adeta kalbim hızla çarpıyor, ne söyleyeceğimi bilemiyordum. O da bana gülümsedi.

       Biz böyle bakışıyorken, gözüm çapraz üçüncü cam kenarında duran koltukta, bana bakan iki kırmızı göze takıldı.Bunlar Karamel'in gözleriydi. Karamel, kızgın ve kıskanç bakışlarını üzerime kilitlemişti. Ondan korkuyordum. Cadı kanından geldiğinden kötü bir sihir bile yapabilirdi. Ben, onun üzerimde duran sinsi bakışlarına aldırmaksızın Okyanus'un, okyanus mavisi gözlerine bakmaya devam ettim.

        Konuşmaya devam ederken, pat diye aracın durduğunu hissettim. Araç durmuş ve ön sıralardan başlayarak tüm öğrenciler, açılan kırmızı halı merdiveninden aşağı inmeye başlamışlardı. Okyanus tüm centilmenliği ile, "Buyurun majesteleri" diyerek bana yer verdi ve araçtan indik. Önümüzde devasa gümüş duvarlı bir okul duruyordu. Büyük metal kapısının üzerinde dıştan içe sarı mor ve turuncu halkaları ile okulun amblemi ve bronz yazısı ile sanırım okulun ismi yazıyordu. Kaf Dağı Dili çok karışık bir dil olmalı diye geçirdim içimden o anda. Daha da gerilmiştim. Tüm öğrenciler araçtan indikten sonra ki dört adet kapının her birinde bir uçak kadar peri,cadı sihrimini ve karabüyücüler duruyordu. Ancak bunlar tek bir uçak kadar yerden çıkmıştı. Herhalde bu da bir sihir ürünüydü.

       Devasa bir kalabalık, okulun önünde belirdi ve herkes indikten sonra, her gruptan dört kişi kapının önünde yerde bulunan turuncu, mor ve sarı renkli parlak halkaların üzerine gelerek durdular. Turuncu halkanın üzerinde duranlar mini mini bir adamdı.Beyaz renkli cepli bir kapri giymiş; üzerine, koyu yeşil kot bir ceket giyen ve kafasına taktığı beyaz şapkası ile etrafa gülücükler saçan bir sihrimini idi. Sihriminilerin renkli tonlarında olduğunu öğrenmiştim.Diğer türler arasında ten rengi olmayan sadece sihriminilerdi. Bu sihrimini de açık yeşil rengindeydi. Mor halkanın bir köşesinde;simsiyah bir kotun üzerine giydiği kan damlalı t-shirt'i ile mavi saçlı, donuk bakışlı ve korkunç beyaz gözlü bir erkek duruyordu. Tam ondan korkmuşken bir ürkünç kişiye daha Mor halkanın öbür köşesine bakarken rastladım. Bu, korkunç bir cadıydı. Her şeyden önce;straplez, balık model, siyah penye bir elbise giymişti. Ayaklarında lacivert, çapraz bantlı ayakkabıları vardı. Upuzun siyah düz saçları beline kadar uzanıyordu. Lacivert perçemli kızın gözleri de lacivertti. Bembeyaz bir teni vardı.Simsiyah ojeli tırnakları ise, mor püsküllü ve tahtası eski bir süpürge tutuyordu. Sarı halkanın üzerinde duran kızı görünce ise şok olmuştum. Bu akademinin aracında beni azarlayan kızdı. Ona baktığımı fark edince göz süzerek omuz silkti. Hepsi bir ağızdan, Stamevevib! diye bağırdılar. Halkaların rengi daha da parladı, adeta gün ışığı gibi pırıl pırıldılar. Sonra metalden kapı gıcırdayarak açıldı.

       Biz, okula doğru ilerlemeye başladık. Ancak her şeyin bir usulü vardı. En önde sihriminiler,arkalarında periler, onların arkalarında cadılar ve karabüyücüler ilerliyordu. Ancak ben, kalabalıktan ve acemiliğimden dolayı, Okyanus'u kaybetmeyeyim diye temkinli yürürken, perilerin önde kaldığını fark ettim. Sağımda ve solumda süpürgeleri, soluk tenleri ve sinsi bakışları ile cadılar ve karabüyücüler vardı. Çok korkmuştum, ancak etrafımı kaplayan cadı-büyücü halkasından da dışarı çıkamıyordum. O sırada cadılardan bir tanesi yanıma yaklaştı. Bu cadının üzerinde; bordo mini elbisesi ve ayaklarında ise siyah parlak babetleri vardı. arkasına sıkıca atkuyruğu yaptığı kahverengi saçlara ve simsiyah iri gözlere sahipti. Yanıma yaklaştı ve kolumu sıkarak, "Merhaba majesteleri" dedi. "Sizi aramızda görmek ne büyük onur. Ancak gelecekle ilgili çok büyük hayaller kurmamanızı tavsiye ederim. Çünkü biz, cadı-karabüyücüler topluluğu olarak Prenses Karamel'i kraliçe olarak görmekten mutluluk duyacağız. Ne de olsa o yarı cadıdır; kanımızı taşımaktadır. Siz ise, bir peri ile bir insanın çocuğusunuz. Bir günlük büyüklüğünüze güvenmeyin. Unutmayın biz yüzlerce yıl yaşasak da ölümlüyüz" dedi. Ben, etrafımı kaplayan cadı-karabüyücü topluğuna baktığımda hepsinin bakışlarının üzerimde olduğunu gördüm. O sırada, kalabalığını aşarak birinin geldiğini fark ettim. Bu kişi, uzun sarı pelerinli, beyaz gömlekli ve turuncu pantolonlu, kafasının yanına yatırdığı sarı saçları ile bir öğretmene benziyordu. Yanımdaki cadının tam tepesinde durdu ve "Can sıkıcı cümlelerinizden dolayı ceza alacaksınız Çakıl cadı" dedi. Daha sonra beni topluluğuma götürdü.

       Yolda, "Bakın Jale Prenses, dikkatli olun. Kim olduğunuz bize bildirildi. Ancak unutmayın. Burası ezeli düşmanların eğitim aldığı bir yerdir. Sakın topluluğunuzdan çıkmayın" dedi. ve beni Kaf Dağı Kraliyet Akademisi kulelerinin ön bahçesine götürdü.İki devasa kule birbirine yakın duruyor, aradaki ince uzun duvardaki tek bir boş kapı ise bronz rengi ile sırıtıyordu. "Hadi şimdi toplantı odasına, benim hazırlıklarla uğraşmam gerek" dedi. Ben şaşkınlıkla etrafıma bakarken, "Oda mı? Peki oda nerede?" diye sordum. Yanıt gelmedi. Soruyu bir daha tekrarlayıp arkamı döndüğümde yanımda duran adamın gitmiş olduğunu gördüm. Of ne kadar dalgındım. Etrafıma bakınacağıma sorsaydım bu başıma gelmeyecekti. Çevredeki iki kule de kapalıydı. Ve etrafta tek bir kişi bile yoktu. Toplantı odası neredeydi? Merakla bakınırken karşımda, iki kuleyi birbirine bağlayan ince bir duvarın üzerindeki tek kapıya gözüm takıldı. Normal dünyada olsak, yok artık derdim, ama merakla arkası görünen bu incecik kapıyı aralayıverdim.

Herkese uzun bir aradan sonra merhaba arkadaşlar,

Zaman problemi yüzünden bir süre bölüm yayımlayamadığım için siz değerli okurların affını diliyorum.

Bu hafta toplamda 4 bölüm yayımlayacağım.

Yeni bölüm Cuma gelecek.

Yorumlarınızı bekliyor, okumaya ayırdığınız vakit için teşekkür ediyorum. 

ALTIN ASALI EJDERWhere stories live. Discover now