47.BÖLÜM "SAVAŞA ÇEYREK KALA"

56 20 2
                                    

       Hâlbuki benim planım bu değildi.Benim istediğim, Jale gittikten sonra gururla, masum veliaht prenses olarak saraya dönmekti. Bu da yerle bir olmuştu. Sonunda saray görünmüştü.Saraya gelmiş ve halılarla yere inmiştik. Herkes sevinçle beni karşılıyordu. Saray etrafında bir sürü Zümrüdüankalı mutluluk gösterisinde bulunuyorlardı. Ridere ve Rideat sihriminler ellerinde ponponları ile sarayın kapısında duruyorlardı. Üzerlerinde yeşil bir şort-bluz takım vardı. Ridere'in üzerinde Prenses Jale, Rideat'ın üzerinde Prenses Karamel yazıyordu. Son derece tiz sesleri ile bize hoşgeldiniz şarkısı söylüyorlar; bu beni daha da rahatsız ve huzursuz ediyordu. Tüm planlarımız alt üst olmuştu. Bir an önce Eğitmen Karadul'a ulaşmam gerekti. Bu anlamsız gösteri biter bitmez odama çıkmalıydım.

       Saraya geldiğimde beni güzelce yıkadılar. Sarı renkli, uzun bir elbise giydirdiler. Her tarafı ışıl ışıl, etek tarafı kabarık pullu elbise, kulaklarımdaki küpeler ile göz kamaştırıyordu. Saçlarımı da açık bırakmış ve düzleştirmişlerdi.Işıl ışıl parlayan tacım ile kraliyetten olduğum kendisini belli ediyordu. Ancak ben o kadar mutsuzdum ki...O güzelliğimle bile sıkıla sıkıla bir akşam yemeği yedim. Daha da sıkıcı olan tarafı, Prenses Jale tüm gösterişi ve ihtişamı ile yemekte tam karşımda duruyordu. Koca masada bir sürü davetli içinden karşımda duran Prenses Jale idi. Ben ise, yaptığımız planların bozulmasını izlemek zorunda bırakılmıştım adeta. Lavaboya gitmek istediğimi söyleyerek oradan çıktım ve içeri girerek ve kapıyı kapattım. Hızla çantamdan küremi çıkardım.

       Bu gece pembe ayın son gecesiydi.Yani bu gece savaş olmazsa bir daha tahtı ancak rüyamda görürdüm. Eğitmen Karadul'u aradım. "Eğitmenim hemen konuşmalıyız, çok önemli" dedim. Karadul, "Ben de şimdi seni arayacaktım. Buyurun kraliçem ne oldu?" diye sordu. Ben,Jale'nin sahtesinin yargılandığını, şimdi zindanda olanın dünyada oluşturulan bir kopyadan ibaret olduğunu, bu gece savaş için bir an evvel çalışılması gerektiğini yoksa pembe ayın yok olacağını söyledim.

       Karadul,"Bunu şimdi öğrenmemiz iyi oldu. Yoksa daha fazla zaman kaybedecektik savaş için. Çünkü biz, kopya Jale'yi akademiye götürmek üzere hazırlanıyorduk. Peri muhbirlerimizden biri, babanın mührünü çalmış, bize getirmişti. Ancak bizim aldığımız mühür sahte imiş. Yıllarca bizim yanımızda sandığımız peri muhbirimiz, meğer Zümrüdüanka tarafındaymış. Bize sahte mühür verdi. Kraliçe Kıvılcım'a zarar vermeye teşebbüs etti, düşünebiliyor musun?" Dedi.

       Ben şok içinde, "Eee sonra ne oldu?" diye sorduğumda, Karadul heyecanla anlatmaya devam ediyordu. Sanki bir an önce kelimelerini bitirmek ve sonuca gitmek ister bir havası vardı. "Sonrası, onu sorgularken bu durum ortaya çıktı, ama icabına bakıldı, zindana attık onu. Fakat acele etmeliyiz dinle; Yanımızdaki Jale, asıl değil, yani anahtarı açamaz. Acele bir çözüm bulmalıyız. Neyse ben hemen Kraliçe Gece ile konuşacağım" dedi ve yok oldu. Ben bir an için rahatlamıştım. Çünkü bir kez daha gölge olmaya katlanamayacaktım. Hem de o kadar sıkıntı çektikten sonra. Hem kaybettiğim tahtı,hem de Okyanus'umu geri kazanma fırsatımı geri kazanacaktım.

       Tam, balo salonuna geri döneceğim sırada kürem bir daha parladı. Eğitmen, "Hemen" dedi."Seni hemen gelip alacağım. Şimdi iyi dinle. Kralın odasına git. Orada mavi bir ruh tablosu olacak. Duvardaki diğer tablolardan farklı olarak parlak bir tablo. Tablonun arkasında mühür var. O mührü alacaksın. İşin bitince Kara Güneş Gölü'nün kıyısındaki selvi ağacının yanına gel. Ben bir kere elçi olarak geldim Zümrüdüanka'ya. Onlardan bir elçi Lamippas'a gelmeden ikinci bir girişim olamaz. O anda mahzene atarlar beni. Ancak mührün açılması gerek gelmem için. Hadi acele et.1 saat içinde Lamippas ve Zümrüdüanka arasında savaş çıkacak.Olay Zümrüdüanka'nın kapısının önünde gerçekleşecek ve kötü ruhlar pembe ayın son gecesinde çıkacaklar. Mahzendekiler de serbest kalarak bize yardım edecekler ve Zümrüdüanka'nın duvarını yıkacağız" dedi.

       Ben yutkundum. Tükürüğüm boğazıma takıldı. "Ben mi..." dedim. "Ben nasıl alacağım ya babam anlarsa?" diye korku dolu bir sesle sordum. Karadul sert bir şekilde, "Kes ve sana söyleneni yap!" diye tısladı. Ben ondan bu cevabı beklemiyordum. "Haddini bil istersen!" diye onu payladım. Karadul ise, "Sen haddini bil! Saatlerimiz sayılı. Saat on ikiyi vurduğunda pembe ay yok olacak.Bir daha da asla taht hayali kuramayacaksın Karamel. Sus ve acele et. Hemen geçidi açman gerekecek zindanlara gideceğiz. Zindanı baban mühürlediğinden açma işlemini ancak Zümrüdanka kraliyet kanından biri yapabilir. Bunu sen yapacaksın! Oradaki tüm Lamippaslıları dışarı salacaksın ve biz de Zümrüdüanka'ya saldıracağız. Hadi durma!" diye bağırdı. Tiz sesi kulaklarımda çınlınıyordu. Elim ayağım birbirine dolandı. 

       Hızla yukarıya çıktım. Babamın odasına girdim.Bir kral odası gibi ışıl ışıl, altın renkli yatak örtüleri ile kendisini gösteren bu görkemli oda; kahverengi klasik renklerle döşenmiş ve antikalar ile süslenmişti. Duvarda birçok tablo vardı. Büyük perilerin tabloları,manzara resimleri,bizim resimlerimiz... Babamla sarılmış resmimi duvarda görünce ona bu yaptığım ihanetti biliyordum. Ama o beni buna mecbur bırakmıştı.Hem annem de onun yüzünden ölmüştü. Evet; anneciğimin de, elimden alınan tacımın da bir bedeli olacaktı. Düşüncelerimi toparladım yukarıdaki binlerce tabloya bakarak mavi renkli ruh tablosunu aradım. Çok ufak bir tabloydu.Başucunun dört karış yukarısında duran bu tablo ışıl ışıl parlayan renkli bir tabloydu. Tabloda mavi bir ruh resmi vardı ve bu resim kapıya bakıyordu. Tabloyu hafifçe araladım. Arkasındaki oyuktan minik bir anahtar çıktı. Kırmızı renkli kadife anahtarın, ucunda da zümrütten parçalar vardı. Anahtar demek garip olurdu.Çünkü tam anahtar şeklinde değildi. Biraz mühre de benziyordu. Anahtarı aldım. Ve koşarak sarayın dışına buharlaştım.

       Islığımla arabamı yanıma çağırdım ve Kara Güneş Gölü'nün kıyısındaki selvi ağacının yanına gittim aceleyle. Karadul ellerini bağlamış sabırsızlıkla beni bekliyordu. "Aldın mı?" diye sordu. Ben, "Aldım Karadul.Hadi şimdi gerekeni yapalım" dedim. Karadul, "Hadi çabuk, okula gideceğiz" dedi ve koşarak okula vardık. Nefes nefese kalmıştım. Bir an için dinlenmek üzere ellerimi dizlerime koydum. Kafamı kaldırdığımda okul tüm asaleti ile karşımdaydı. Okul bu hali ile çok ürkütücüydü. Etrafıma bakındığımda dışarıda binlerce süpürgenin kaçmak üzere olan Lamippaslıları beklediğini gördüm. Karadul'un acele ettirmesi ile hemen zindana indik. Önce bizi dar bir koridor karşıladı. Etraf çok rutubetli ve soğuktu. Sadece zindandaki cadı ve emegenlerin yalvarış sesleri geliyordu.

       Bu zindan iki katlıydı ve iki katında da büyük yangını çıkaranlar yatıyordu. Hem de 40 yıldır. Acı ile bağırma sesleri artıyor, kulaklarımı tırmalıyordu. Zindanın tam giriş kısmında büyük bir demir kapı, kapıda da benim elimdeki ufak zümrüt uçlu anahtarın şekline uyan garip bir anahtar deliği vardı. Anahtar deliği de saf zümrüttendi. Karadul sesini sertleştirerek "Hadi" dedi "Zamanımız kalmadı! Hemen aç şu kapıyı" Ben, "Tamam bunu yapacağım. Ancak bana ve babama bir şey olmaz değil mi?" diye tereddütle sordum. Karadul sinirlenerek, "Sana aç dedim çabuk! Zamanımız kalmadı.Daha bu yola girerken her şeyi kabul etmiş bir durumdaydın. Kraliçe olmak istiyorsan çabuk ol!" diye beni sıkıştırdı. Ben daha fazla düşünmeden kapıyı, mühürlü anahtarla açtım. Tüm cadı ve emegenler dışarıya çıktılar.Artık kimse hücresinde değildi. Hızla merdivenlerden yukarıya oradan da bahçeye ulaştılar. Binlerce sahipsiz süpürge, sahipleri ile kavuşmuş havalanıyorlardı. Yıllardır kana susamış intikam isteyen Lamippaslılar ise kendilerini bekleyen emegen ordularına katılmak ve hesap sormak can atıyorlardı. Evet, bugün savaş başlayacaktı. Savaş zamanı gelmiş çatmıştı. Olacakları merak ederek Karadul'un isteği ile arabama bindim ve sarayıma buharlaştım.

Lamippas ile Zümrüdüanka arasındaki savaş başlamak üzere arkadaşlar.

Peki sizce kim kazanacak?

Prenses Karamel yaptıklarından pişman olacak mı?

Acaba Zümrüdüanka'nın başına kim geçecek?

Kral Altın Asalı Ejder tahtında kalacak mı? Yoksa taht iki prensesten birine mi kalacak?

Okumaya ayırdığınız vakit için teşekkür ediyorum.

Yeni bölümde görüşmek üzere. 

ALTIN ASALI EJDERTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang