37. BÖLÜM "SAHNE SIRASI KARAMEL'DE"

82 22 9
                                    


     Hızla yukarı çıktım. Çok sinirliydim, odama buharlaştım. Elime geçen her şeyi odanın bir tarafına fırlattım. Ojelerim, tarağım her biri odanın bir tarafına yayıldı. Geçen dönem Okyanus'un bana aldığı parfüm şişesi ise kırmızı desenli aynamı parçalamış, ancak kendisi sapasağlam yerde duruyordu. Hızla nefes alıp vermeye başladım. Bir bu eksikti! Hayır! O, Dünyalı kızının parti organizasyonunu yapmayacaktım. Babam ne yapabilirdi ki? Beni cezalandırır mıydı, ya da sürgün mü ederdi? Yapmayacaktım! En fazla kızar, uyarırdı. Ya da okula geri gönderirdi,ki bu daha iyi olurdu. Hem bu balo nereden çıktı ki? Neyse Eğitmen Karadul ile konuşmuştuk zaten. Tüm cadılar, karabüyücüler ve emegenler organize oluyorlar. Az kaldı... Jale'yi o sahte rüyasından edeceğim. Tahtın tek varisi ben olacağım. Onu yerle bir edeceğim! Okyanus'u elimden aldığına, tacıma göz diktiğine pişman edeceğim.Onu perişan edeceğim!

     Nefeslerimi kontrol ederek sakinleşmeye çalıştım ve pencerenin karşısına gittim. Dışarısı ne kadar da cıvıl cıvıl görünüyordu. Kuşlar annelerine sığınmış, güvenli kanatları altında duruyorlardı. O anda benim de annem geçti aklımdan. Onu o kadar özlüyordum ki... Zavallı anneciğim kendisini cadılar için feda etmişti. Evet, ben onun gibi bir cadının kızıydım ve bu ülkeyi, hatta sadece bu ülkeyi de değil tüm Kaf Dağı'nı ben yönetmeliydim. Duruşuma ayrı bir hava gelmişti. Tam zaferle dışarıya bakıyorken onu gördüm. Hadi canım, onun ne işi vardı burada? Okyanus bizim bahçemize girmiş saraya doğru ilerliyordu.

     Hemen üzerimi değişmeliydim. Bilgiç modacı aynam olan Karakuru'nun yanına geldim. Karakuru, simsiyah uzun bir aynaydı, iri yeşil gözlerini açtı ve,"Kraliçem" dedi saygıyla. "Kes!" diye onu tersledim. Bir de aynayla uğraşamayacaktım. "Hemen işini yap" diye emrettim. Zaten bana kraliçem demesini de ona emreden bendim. "Baş üstüne" dedi ve çatlak ağzından; askılı, mor,mini şık bir elbise çıktı. İnce sivri topuk, inci rengi ayakkabılar ve uzun inci küpeler de arkasından geliyordu. Saçlarımı da düzleştirerek mor tonunda bir menekşeyi saçlarıma yerleştirdim. Çok hoş görünüyordum.

     Hemen uça uça aşağıya indim. O kadar hızlı iniyordum ki bir sihrimininin, "Prensesim odanız..." cümlesini bitirmesini bile beklemeden adeta koşarak sarayın bahçesine gittim. Kapıyı görevliler açtı. Evet sihirle hazırlandığım için tam anında Okyanus ile karşılaşmıştık. Aşk gerçekten de aklımı başımdan aldı diye düşündüm. Doğru ya, kapının önüne buharlaşabilirdim. Ama ah işte aşk... Nasıl kaçtığımı bile bilmedim. "Merhaba tatlım" dedim yumuşak bir ses tonu ile. Okyanus bana baktı, "Merhaba Prenses Karamel, izninle Prenses Jale ile görüşmem gerek" dedi ve sanki karşısında bir direk varmışçasına hızla duygusuz bir şekilde yanımdan geçti. Ben sinirlendim. Bir anda kaşlarımı çattım. Hızla ona yöneldim, sözlerimle yılan gibi zehirlemek Okyanus'u. O kendini bilmez,çirkin kızda ne buluyordu? Ben hem ondan güzeldim hem de ondan daha çekiciydim. Ayrıca biz birbirimizi çok sevmiştik.Beni nasıl böyle bir anda silip atabilirdi. "Yaa unutmuşum senin ne kadar zevksiz olduğunu, koş koş geç kaldın bekletme çirkin sevdiceğini" dedim.

     Okyanus, bir hışımla arkasına döndü ve, "Sözlerine dikkat et Prenses Karamel! Prenses Jale benim sevgilim ve onun hakkında böyle konuşmana izin veremem. Ayrıca o çok güzel bir kız. Hem sen ruh güzelliği diye bir şey duymadın herhalde. Prenses Jale, tıpkı o ruh güzelliğinin anlam bulmuş hali" dedi. Ben acı bir gülümseme ile karşılık verdim. "Ya ya tabi öyledir. Artık ruhuyla huzur içinde yaşarsın" dedim ve yanına yaklaştım. Onu duvara sıkıştırdım ve kısık sesle onunla konuşmaya devam ettim. "Bak tatlım biliyorum, güç istiyorsun.O ucubeden hoşlanmadığını biliyorum. Sadece onun veliaht olması senin gözünü kamaştırıyor. Geçen sene de aynı güç bendeydi unutma. Yani her an her şey olabilir. Sen sakın Jale'ye güvenme. Hele onun veliahtlığına hiç güvenme. Çünkü ne olacağı belli olmaz. Bir bakmışsın bir şey olmuş; Jale püf, geldiği gibi yok olmuş. Geriye kim kalmış veliaht olarak? Kral Altın Asalı Ejder'in başka kızı kim? Aaa doğru ya benim" dedim ve gözlerimi kısarak gözlerine diktim ve sözlerime devam ettim. "Bir gün farkla Prenses Karamel, kraliçe olmuş değil mi?" diyerek daha da yaklaştım ve, "Sen de Zümrüdüanka Ülkesi'nin kralı olmuşsun. Kral Deniz Gözlü Okyanus'um" dedim ve onu öptüm.

     Okyanus, hemen beni eliyle geriye itti. "Sen ne yaptığını sanıyorsun? Biz seninle ayrıldık kabullen artık. Ben, Prenses Jale'yi seviyorum onunla yoluma devam etmeye karar verdim" dedi. Ben, "Geçen sene de beni seviyordun. Ne değişti?" diye sorduğumda Okyanus, "Bak, yeter artık sen etrafındaki herkese kötü davranıyor,onları çıkarların için kullanıp atıyorsun. Ben seninle devam etmek istemiyordum ve öyle de oldu. Artık anla, bir kez daha söylüyorum bitti!" dedi. Ben, "Bitmedi!" diyerek tısladım. "Göreceksin! Herkes görecek, o sevdiğin ucube yok olunca sen de anlayacaksın" dedim. Okyanus bana baktı ve gözlerini kısarak, "Hain planından haberim var. Daha doğrusu benimle birlikte Prenses Jale'nin de haberi var. Ama emin ol yapamayacaksın. Pembe ay inince; kraliçe değil, bir ispiyoncu olacaksın. Sen, iki ülkeyi savaşa sürükleyen bir hainsin gözümde. Daha fazla küçülme ve yolumdan çekil!" dedi.

     Hızla oradan uzaklaştı. Ben gözlerim dolu dolu arkasına baktım. Üst kata Jale'nin oturma odasının olduğu yere çıkıyordu. Merdivenler hızla açılıp onu Jale'nin odasına davet ediyorlardı. Daha geçen dönem bu çocuk benim gözlerime bakıyor, beni seviyordu. Beni kendisine aşık ettikten sonra da bir bahane bulmuş ortadan yok olmuştu. Ama bunu onun da yanına bırakmayacaktım, daha da hırslanmıştım ve sabırsızlıkla gece olmasını bekliyordum. Nasıl olsa Eğitmen Karadul bu gece bir şeylerle uğraşırdı,pembe ay ile ilgili.

     Bu konuda düşünmek üzere odamın önüne buharlaşacaktım ki babam karşıdan Okyanus'un babası ile geliyordu,.Protokol işler için herhalde babam Okyanus'un babasını çağırmış, Okyanus da biricik ucubesini özlemiş koşa koşa gelmişti. Nezaketen yanlarına gittim. Gülümseyerek, Başgeneral Lacivert Kıvrık Sakal'a selam verdim. O da kafasını eğerek bana selam verdi. Babasına ne kadar benziyordu, ama eminim o, oğlu kadar hain değildi. Oğlu beni iki dakikada Jale denilen çirkin prensesçik uğruna terk etmişti. "Hoş geldiniz prensesim" dedi Başgeneral. Ben de, "Hoş buldum başgeneral, nasılsınız?" diye sordum. O, "Sizi gördük daha iyi olduk. Sanırım organizasyonla siz ilgileniyormuşsunuz. Kardeşiniz için aldığınız bu sorumluluk ne kadar da sevinç verici" dedi. Ben gülümseyerek, "Sağ olsun babam öyle istedi. Ancak benim yeteri kadar vaktim yok. Zaten gün tükendi sayılır. Yarın akşam balo var ve yetişmesi imkânsız" dedim.

     Babam gözlerimin içine bakarak ve sesindeki emir tonu anlaşılarak, "Niye öyle diyorsun Karamelciğim? Daha koskoca bir yarın ve emrinde sayısız peri ve sihrimini var. Ben senin bu işin üstesinden geleceğine ve herkese ne kadar becerikli olduğunu ispatlayacağına inanıyorum" dedi.Öyle bir cümle söyledi ki... Yapsam olmaz, o sinir bozucu yaratığın saltanatını bir kez daha görmeye katlanamam. Yapmasam olmaz, Karamel başarısız oldu diye babamın ve Başgeneral'in gözünde bulunduğum konumu düşüremem. Ne yapsam olmaz... Of ya of... Ne yapacaktım ben şimdi?

Değerli arkadaşlar hepinize merhaba,

Bir süre olanlar Prenses Karamel'in ağzından anlatılacak.

Sonra bıraktığı yerden Prenses Jale yeniden anlatmaya devam edecek.

Sizce Karamel ne yapmalı?

Önerileri ve yorumları bekliyor, okumaya ayırdığınız vakit için teşekkür ediyorum. 

ALTIN ASALI EJDERWhere stories live. Discover now