35.BÖLÜM "YAKUT"

82 25 8
                                    


     Babam, "Bilmiyorum Satürn... Haklısın ne yapabiliriz ki?" diye sordu. Sihriminilerin genel temsilcisi Primis oradan cevap verdi. "Kralım, savunma çalışmalarını ülkenin doğusunda bulunan Yemyeşil Yaprak Ormanında yapsak ne olur ki? Hem orası çok büyük. Ülkenin üçte birini kaplıyor" dedi. Atom Eğitmen, "Peki ağaçlar? Orada nasıl çalışma yapılacak ki? Orası sık ağaçlıklarla dolu" diye karşılık verdi. Büyük Şaman oradan konuşmaya katıldı, "O ağaçları yok edebilirim. Görünürde ağaçlar var olarak görünür, yani kartpostal gibi. Etrafına da büyük sihirli dikenli teller çekersiniz kimse içeri giremez. Sadece sihirli sözcüğü bilenler içeriye girer ve bomboş bir alanla karşılaşırlar. Dışarıdan orman sanki bir perde gibi görülür. İçeride ne olursa olsun sanki orman desenli bir perde gibi içerisi dışarıya görüntü vermez" dedi. Babam, "Evet Büyük Şaman, aynen bu sihri yapalım. Ormana yaklaşmanın da tehlikeli ve yasak olduğunu bildiren bir bildiri yayımlayalım. Mesela ormanda güçlü yılanlar varmış şeklinde. Evet şimdi çok iyi oldu hem peri ve sihriminiler güvende. Hem bu olanlar Lamippaslılara hissettirilmeyecek. Hem de savunma yapacağız. Çok güzel oldu benim güçlü Konseyim" diye bağırdı. Coşku ile sesi gürlüyordu adeta. Bu yöntem çok iyiydi. Tabi ki Okyanus'un babasının çok etkisi olmuştu, görevini hakkıyla yapıyordu. Ben bir parça rahatlamıştım, tam gidecektim ki babamım sesinin yeniden duydum.

     "Evet sayın Konsey bu işleri yaparken sizi ve ailenizi bu tehlike geçene kadar sarayımda misafir edeceğim. Yeterince odamız var. Sürekli irtibat halinde bulunacağımızdan ve her an her tehlikeye karşı sarayda olmanız daha uygundur" dedi. Benim ayaklarım yerden kesilmişti adeta. Okyanus bizimle kalacaktı. Onu her gün görecektim. Çok mutluydum. Bu olayın bu kadar hoş bir şeye sebep olması, beni en azından bu yönünden çok mutlu etmişti. Yakalanmamak için hemen orayı terk etmem gerekiyordu. Hemen odamın önüne, oradan da odama buharlaştım. Yatağıma uzandığımda içimde kelebekler uçuyordu. Ama bu kelebekleri dağıtan kara bir bulut geldi yerleşti yüreğime.Bulutun adı da Karamel'di. Evet, doğru ya o da buraya gelecekti. Her gün Okyanus'a yaklaşmaya çalışacak, herkesin bilmesine rağmen savaş planlarını gerçekleştirmek için uğraşacaktı Zümrüdüanka'nın yüz karası. Ama olsun, cezasını çekecekti. Sakin bir şekilde kendimi yatağın huzurlu kollarına bıraktım,

     "Prensesim uyanınız." Bu fısıltılı ses Zencefil'e aitti. Yorgun kollarımı havaya kaldırdım ve, "Çok uyudum mu Zencefil?" diye sordum. Zencefil, "Hayır prensesim, çok değil sadece 2 saat kadar uyudunuz. Malum yol ve kafa yorgunluğu. Bu arada, haberiniz olsun istedim. Akşam yemeği saat 7'de.Ayrıca Prenses Karamel de henüz geldi. Akşam birlikte yemek yenilecekmiş. Kralımız, siz ve prenses kahverengi salonda yiyeceksiniz" dedi. Ben, bir anda sinirim tepemde bir şekilde yerimden kalktım. "O nasıl buraya gelir! Üstelik de nasıl babamla yemek yeme cesaretini gösterir? İhanet dolu bakışları, yalancı, iğneli sözleri ile hala nasıl bu kadar kendini bilmez olabilir?" diye sordum. Zencefil, "Biliyorum prensesim. Ancak yapacak bir şey yok. Eminim kralımızın da bir bildiği vardır" dedi. Yorgunluktan uyuşmuş ayaklarımı yataktan indirdim. "Tamam Zencefil, teşekkür ederim. Ben Krater'le giyinip aşağıya buharlaşırım" dedim. Zencefil, "Krater mi? Emin misiniz? Yani bilirsiniz Krater aslında..." lafını tamamlamasına fırsat vermeden, "Hayır Zencefil, o beni giydirsin. Hem şu anda kafam karışık. Ayrıca görevinde onun iyi olduğunu sen daha iyi biliyorsun" dedim. Zencefil,"Siz bilirsiniz prensesim" dedi ve dışarı çıktı.

     Krater'in yanına gittim. Birkaç kez seslendim ancak cevap alamadım. Sanırım bana küsmüş olacak diye düşündüm. "Güzel Krater" diye seslendiğimde yine cevap alamayınca, "Ayna Krater çabuk beni giydir bu bir emirdir!" diye bağırdım. Krater, umursamaz gözlerini açıp bana baktı ve, "Ooo prensesim siz buralara gelir miydiniz?" diye beni gözleriyle şöyle bir süzdü. "Ne emrederdiniz söyleyin yapayım ve sonra da dinlenmeme devam edeyim" dedi. Ben. "Hadi Krater ne de çok alıngansın. Hadi daha fazla uzatmayalım barışalım. Beni güzelce tam bir prenses gibi akşam yemeğine hazırla. Ama bak bir daha diyorum, tam bir prenses gibi. Göz alıcı elbiseler, muhteşem işlemeli ayakkabılar ve başımda elmas tacım ile birlikte" dedim. Gözlerimde bir zafer parıltısı vardı.

     Krater, "Eveeet bu bakışı sevdim. İşte şimdi oldu! Prenses dediğin biraz da hırslı olmalı. Gel şu Karamel cadısını kıskandıralım Prensesim" dedi. Ve ağzındaki kırıktan çıkan kocaman kırmızı kabarık bir tuvaleti bana gönderdi. Etekleri pileli pileliydi. Eteğin ortasında beyaz, kat katlı kumaş vardı. Üst kısmı pullu olan elbisenin kuyruğu upuzundu. Ayaklarımda ise, sırma işlemeli şeffaf kırmızı ayakkabılar, kulağımda yakut küpeler ve başımda da elmastan bir taç vardı. Saçlarım da lüle lüle omuzlarıma düşüyordu. Ben Krater'e baktım ve, "Krater ama bu kırmızı renk. Yüzüğüme kadar her şey kırmızı. Hatta küpelerim de yakut. Normalde biz zümrüt temsilcisi değil miyiz?" dedim. Krater hırsla bana baktı ve, "Ne oldu prensesim? Yakut sadece Karamel cadısının elinde mi? Bu sefer de senin kulaklarını süslesin. Üstelik çok güzel oldun. O cadı da çatlasın. Hem yarın senin onuruna koca Zümrüdüanka'da bir parti var. Görünüşte de olsa bu da onu kıskandırmaya yetecektir. Sen üzülme. Merak etme, o cadı hak ettiğini bulacak. Ben her şeyi duydum. Güçlü antenlerim var benim" dedi ve tiz bir kahkaha attı. Sonra laflarına devam etti. "Hadi şimdi yemek saati geldi. Aşağıya kahverengi odaya in prensesim" diye cümlesini tamamladı. Ben, teşekkür ederek kahverengi odanın önüne buharlaştım.

Eveeet, büyük balo başlamak üzere.

Bence Jale'ye yakut çok yakıştı. Siz ne düşünüyorsunuz?

Bir sonraki bölüm hafta sonu gelecek, okumaya ayırdığınız vakit için teşekkürler.

ALTIN ASALI EJDERWhere stories live. Discover now