Bolum 26: Kiz isteme

26 11 2
                                    

BÖLÜM 26: KIZ İSTEME

Sadık Bey Mina'yı evine bırakınca geri döndü ve yeğenlerinin uyuduğunu ama ablasının salonda güler yüzüyle onu beklediğini gördü.

- Sadık, gel otur da konuşalım iki dakika.

- Geldim abla, Tarkan'la Orkun uyudular mı?

- Evet, şimdi gittiler yatmaya. Bak, ben sana ne diyeceğim. Sen bu kızı sakın kaçırma. Hoş sohbet, yemekleri güzel, temiz ve tertipli kız. Valla böylesini koskoca Erzurum'da bile bulamazsın.

Sadık ister istemez bir kahkaha attı:

- Erzurum koskoca da Antalya küçük mü abla? Burası Erzurum'dan daha büyük.

- Aman, ne bileyim işte. Ben okumuş değilim senin gibi.

- O halde Mina'yı beğendiysen bu hafta istemeye gidelim mi?

- Sen hiç kıza açıldın mı daha önce? Yani sadece arkadaş olarak görmesin seni?

- Doğru diyorsun ama sen bir ağzını arasaydın keşke. Neyse bir dahaki sefere açıkça konuş onunla. Seni Sadık'a yakıştırıyorum, evlenseniz ne güzel olur filan de.

- Tamam, keşke bugün geldiklerinde söyleseydim bir şeyler. Ama sana sormadan böyle şeyleri konuşmak istemedim onunla.

- Anladım abla, iki gün sonra telefon açar gideriz gene. Hadi yatalım artık, benim çok uykum geldi. Yarın erkenden çocuklarla denize gidelim diyorum. Sabahları çarşaf gibi olur deniz, hem de kalabalık olmaz. İyi geceler.

- Sana da iyi geceler.

Ertesi gün sabah kahvaltılarını yapmadan erkenden kalktılar ve Konyaaltı sahiline gittiler. Sahildeki büfelerden aldıkları sıcacık poğaçalar, simitler ve meyve sularıyla kahvaltılarını kumsalda yaptıktan sonra denize girdiler. Çocuklar yüzme bilmiyorlardı ama Sadık iyi bir yüzücüydü. Çocukluğundan beri köydeki derelerde, Erzurum'daki çermik ve kaplıcalarda yüzmeyi öğrenmişti. Yeğenlerine de yüzmeyi öğretmeye çalıştı ama bir günde mümkün değildi. Öğleye doğru sıcak bastırınca toplanıp eve döndüler, hemen duşlarını alarak birkaç saat daha uyudular.

Sonraki gün de yine deniz keyfi yaptılar, akşamüstü de çıkıp gezdiler. Sadık, Mina'ya telefon açarak akşama geleceklerini söyledi. Mina da memnuniyetle kabul etti ve Ece ile birlikte hemen hazırlıklara başladılar. Önce evi temizlediler, balkonları yıkadılar ve hemen mutfağa girerek yemek yapmaya başladılar.

Mina bu sefer tam anlamıyla döktürmüştü. Sadık Bey'in ablasını da yeğenlerini de çok sevmiş ve hemen kanı kaynamıştı. Ece ile de çok iyi anlaşıyorlardı. Hava kararmak üzereyken kapının zili çalındı ve Sadık Bey, ablası ve yeğenleri ile birlikte elindeki çiçek ve kuru pasta ile birlikte içeri girdiler. Masa çoktan hazırlanmıştı ve hemen oturup yemeğe başladılar.

Şenay, Mina'nın yaptığı çeşitli yemekleri ilk defa yiyor ve hepsinin de tariflerini istiyordu. Mina da ona heyecanla anlatıyor, bazılarını bir kâğıda yazarak veriyordu. Yemekten sonra salona geçtiklerinde kahvelerini içerek biraz sohbet ettiler. Çocuklar da Ece'nin odasında oyunlar oynuyorlardı. Mina az sonra mutfağa giderek çay yapmak istediğini söyledi. Sadık, ablasına Mina'nın peşinden giderek mutfakta bu işi konuşmasını işaret etti. Şenay da hemen Mina'nın peşinden mutfağa giderek yardım etmek istediğini söyledi. Mina bu teklifi geri çevirse de Şenay ısrar etti ve Mina çay suyunu koyarken o da mutfaktaki masaya oturarak onu yanına çağırdı.

Şenay öyle cümleler kurdu, o kadar güzel bir konuşma yaptı ki, onun söylediklerine "Hayır" demek mümkün değildi. "Evet" de diyemedi ama böyle bir konuşmaya Ece'nin uyarılarıyla hazırlıklı olduğundan pek de şaşırmadı. Bu elbette Şenay'ı da rahatlatmıştı. Önce Mina'yı övdü, adeta göklere çıkarttı. "Senin gibisini koskoca Erzurum'da bile bulamayız" deyince Mina ister istemez kahkaha attı. Şenay, akşamki olayı düşününce bu kez o da işi şakaya vurarak Antalya'nın Erzurum'dan büyük olduğunu kardeşi Sadık'tan dün akşam öğrendiğini itiraf etti. Sadık'a aynı şeyi söyleyince onun da güldüğünü, Sadık'la birbirlerine ne kadar benzediklerini söyledi. Böylece hemen konuya girme fırsatı doğmuştu. Şenay hiç ara vermeden:

Mina Domun ZombileriWhere stories live. Discover now