Bolum 43: Universite Yillari

30 11 2
                                    

BÖLÜM 43: ÜNİVERSİTE YILLARI

Ece'nin artık İstanbul'da okuyacağını ve bir süre kendilerinden ayrılacağını öğrenen Efe ve Seymen bir taraftan sevinip bir taraftan da üzülmüşlerdi. O akşam ikisi de gelerek neler yaptıklarını sordu. Mina ve Ece de onlara her şeyi olduğu gibi anlattı. Efe ve Seymen de rahatlamıştı biraz ama onların da Ece'yi çok özleyecekleri belliydi. Ece, akşam yemeğinden sonra hemen İngilizce kitaplarını ve sözlüğü getirerek onlarla birlikte İngilizce çalıştı, birçok kelime ve cümle kalıbı öğrendi. Ertesi gün de muafiyet sınavları yapılırsa başarılı olmak amacıyla yine onlardan FKB (Fizik, Kimya, Biyoloji) terimlerini ve formüllerini öğrenerek okul öncesi hazırlıklarını yaptı. Bilgisayar ve internet kullanmayı zaten biliyordu ama bilgisayarda proje yapmak üzerine hiçbir eğitimi ve bilgisi yoktu. Onları da okulda öğrenmek gerekliydi ve zaten uygulamalı derslerden muafiyet sınavı yapılmıyordu.

Üniversite için gerekli olabilecek kırtasiye alışverişini de yaptıktan sonra hafta sonunda eşyalarını ve kitaplarını alarak yine Sadık Bey ve Mina ile birlikte Efe ve Seymen'le vedalaşıp İstanbul'a doğru yola çıktılar. Korkut Bey'in evine geldiklerinde kapıyı açan bu kez Ceren'di. Ceren'i daha önceden Eskişehir'de Mürüvvet'in evinde gördüklerinden hemen tanıdılar. Ceren de onları unutmamıştı ve hepsine de "Hoş geldiniz" diyerek teyzesinin ve eniştesinin az sonra geleceklerini söyledi. Korkut Bey, hafta sonlarında Seher Hanım'ın pastanesine yardım için gidiyordu. Salona geçtiklerinde Ceren, yüzünde eksik olmayan gülümsemesiyle konuştu:

- Eskişehir'de sizi rahmetli Mürüvvet teyzenin evinde gördüğümde tekrar göreceğimi zaten biliyordum. Mürüvvet teyze rahmetli oldu ama torunu olan Mürüvvet de aynı Ece'nin yaşlarında ve o da çok zeki bir kız. Görseniz siz de seversiniz. Dün görüştük onunla ve ben de Eskişehir'den bu sabah geldim. Yarından sonra okulum açılıyor benim de.

Mina, Ece ve Sadık Bey bir pot kırmamak için Mürüvvet'i zaten tanıdıklarını söylemediler. Belliydi ki Mürüvvet de onları tanıdığından söz etmemişti. Zaten nerede ve nasıl tanışacaklardı ki?

Biraz sonra kapı açıldı ve Seher Hanım'la Korkut Bey birlikte içeri girdiler. Ayakkabıları görünce ikisi de konuklarının geldiğini anlayıp sevinmişlerdi. Hemen salona geçerek hepsiyle de selamlaştılar ve birlikte sohbet ederlerken Ceren de mutfağa gidip yemekleri hazırlamaya başladı. O da teyzesi gibi becerikli ve hamarat bir kızdı ve annesinin Eskişehir'deki pastanesinde de yıllarca çalışmıştı. İstanbul'a geldikçe de teyzesine yardımcı oluyor, çok iyi anlaşıyorlardı. Çocukluğunun bir kısmı bu evde geçmiş, sonra yine aynı mahallede başka bir ev satın alarak taşınmışlar, on yedi yaşına kadar burada yaşamıştı. Dolayısıyla mahalleyi ve İstanbul'u çok iyi biliyordu.

Ceren, samimi olmak ve onu daha iyi tanımak için yemekte Ece'nin yanına oturdu. Bundan sonra birlikte yaşayacağı bu kızı elbette yakından tanımak istiyordu. Küçük sohbetlerle başlayan karşılıklı tanıma faslı kısa zamanda samimiyete dönüştü ve Ece ile Ceren'in çok iyi anlaştıkları Mina ve Sadık Bey'in dikkatinden kaçmadı. İkisi de birbirlerine bakarak bu durumdan mutlu olduklarını belli ettiler.

Pazar günü Seher Hanım pastaneyi Ceren'e emanet ederek konuklarıyla birlikte gezmeye çıktı. Önce yakın çevreyi dolaştılar ve okulun ne kadar yakında olduğunu öğrendiler. Antalya için uzak mesafe sayılsa da İstanbul için çok yakın bir mesafeydi ve arabayla sadece on beş dakikada gidilebiliyordu. Ancak sabah ve akşam saatlerinde trafik oldukça yoğun olduğundan bu en az yarım saat demekti. Korkut Bey'in işe geri dönüşü de hesaba katılırsa ders başlamadan bir saat önce yola çıkmaları gerekiyordu. Bir saatte Antalya'nın bir ucundan diğer ucuna gitmek mümkündü ama burası İstanbul'du ve her şey buraya göre daha büyük ve zaman daha dardı. Onun için insanlar işe ve eve gidip gelmek için akşama kadar koşturuyorlardı.

Mina Domun ZombileriWhere stories live. Discover now