34.Bölüm; "Sevmek acı, sevilmek hayaldi artık."

1.9K 304 68
                                    


34. Bölüm;

"Sevmek acı, sevilmek hayaldi artık."

-Gündüz öğleden sonra-

Çalan telefona bakmak için harekete geçtiğinde küçük kızı hala kucağındaydı. Telefonuna ulaştığında ekranda gördüğü isimi uzun zaman sonra tekrar görmeyi hayra yormak istedi.

"Efendim canım."

"Dilber abla ben Sibel."

"Biliyorum canım numaran kayıtlıydı."

"Abla seni rahatsız ettim ama aramamı sen söylemiştin."

"Söyle Sibel."

"Abla o yabancı kadın geldi bu gün şirkete. Adı Larissa mıydı? Neydi? Hazar beyin toplantısı vardı bugün. O da geldi toplantıya. Toplantıdan sonra da Hazar bey ile yalnız görüştü."

"Tamam canım teşekkür ederim haber verdiğin için."

"Ne demek abla. Sen ne istersen yaparım. Bize az mı iyiliğin dokundu."

"Bir karşılık beklemeden yaptım ne yaptıysam Sibel. Sen yine de sağol."

"Görüşürüz abla."

"Görüşürüz canım."

Dilber telefonu kapatıp, kucağındaki kızına sımsıkı sarıldı. Böyle zamanlarda acısını bir tek çocukları dindirebiliyordu. Kucağındaki çocuk mızmızlandı. Dilber kızını ağabeylerinin yanına götürdü. Çocuklarına oyun oynamalarını söyledikten sonra geri mutfağına döndü.

Kadını yok edebilecek yegane duygu kıskançlıktı. İçten içe parçalardı insanı. Seven sevdiğini kıskanırdı. Onun kendisi ile değil de bir başkasıyla mutlu olduğu bilmek, ona bir kez gülmezken başkası ile kahkahalar attığını görmek ölesiye yakar, kavururdu.

Krizin eşiğinde olduğunun farkındaydı. İçi kaynıyordu. Gözleri yanıyordu. En kötüsü kendine hakim olamıyordu. Hazar'ı aramak, hesap sormak istiyordu. Eli telefona gidiyor, vazgeçiyordu. Arkasındaki masanın üzerinde olan sigara paketini gördü. Bir tane dal yaktı.
Bir tane daha. 
Bir tane daha.
Geçmiyordu. Telefon tezgahın üzerinde duruyordu. Dilber'in uzanarak alabileceği bir mesafede değildi. Ama çok uzakta değildi.

Arayacaktı.
...
Arayacaktı.

O telefon orada olduğu sürece arayacaktı.
Kalktı telefonu aldı. Telefonu aynı hızla tezgaha fırlattı. Porselen baharatlık takımının iki tanesi anında parçalandı. Zavallı telefonu farkında olmadan baharatlık takımının tam ortasına nişanlamıştı.  Kırmak kırılmak gibi acıtmıyordu. Takımdan kalanların akibetide kırılan parçalardan farklı olmadı. Kendine daha çok kızan kadın tezgahın üstünde ki her şeyi yere attı. Mutfak fayansları rengarenk baharatlarla boyandı.

Burdan sonrası kadının kırılma noktasıydı. Dağıtırken iyi, hoştu ama dağıttığını toplamak en ağırıydı.
Heleki seni toplayacak kimse yoksa. 

-Şimdiki zaman-

Gergin geçen akşam yemeğinin ardından Dilem'in uyku saati geçmesine rağmen Dilber öylece oturmuş televizyona bakıyordu. Dilber televizyonu değil muhtemelen televizyon Dilber'i izliyordu. Çünkü gözü televizyona boş boş bakıyordu. Elinde buz olmuş çayla öylece duruyordu kadın.
Uzun uzun dalan kadın içine düştüğü düşünce denizinde kaybolmak üzereydi. Ne yaparsa yapsın Hazar için bir kadın olarak var olacağına dair inancını yitirmişti. Sadece içten içe inanmak istediği için kendine kızıyordu.

Hazar asla uslamayacak ve değişmeyecek bir adamdı. Değişmeliydi. Çocukları için. Dilber için bundan sonrası önemli değildi. O çocukları için bir anne olarak hayatına devam edecekti. Bundan sonraki hayatını sadece çocuklarının yaşamını güzelleştirmek için yaşayacaktı.

ÇELİŞKİ-İKİ YABANCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin