37. Bölüm; "Seni görmeye ihtiyacım var."

3.1K 346 109
                                    


➡️Bana şunu yaptırmaktan vazgeçin canlar. Ben profesyonel bir yazar değilim. Kendimce aklımın, mantığımın ve kalbimin elverdiği kadar dilimden dökülenleri sayfalara yazıyorum. Okursunuz okumazsınız, beğenirsiniz beğenmezsiniz o sizin takdiriniz. Evet burda yaş sınırı olmaksızın herkes okuyor biliyorum. Ben kimseyi özendirecek, örnek alınacak hayatlar yazmıyorum. Kimseninde bakın bu bunu yazmış hadi bizde böyle yaşayalım diyerek kitap okuduğunuda sanmıyorum. En basit örneği kendimden verebilirim. Beterin beteri vardır. Elhamdulillah kendimce geçinebildiğim bir hayatım var ama zor ama kolay, bende burada emin olun milyonlarca kitap okudum ama hiç birinde de vay be ben niye böyle yapmıyorum demedim. Hepimizin Allah'a şükür kendi aklı ve hür iradesi var. Diyor ve sözlerime naçizane son veriyorum.
Lütfen birbirimizi üzmeyelim.

37. Bölüm;

"Seni görmeye ihtiyacım var."

Geçmiyordu.

Saniyeler, saatler, günler...

Hazar zamanın geçerken böylesine acıttığını hissetmemişti. Yoksunluk çekiyordu. Hazar Demiroğlu bir kadının yoksunluğunu çekiyordu. Daha sadece bir kaç gün olmuştu. Bir kaç saat önce bir bahaneyle eve gitmişti fakat kapıyı Diyar açtığı için Dilber'i görememişti. Mahkeme gününden beri görmüyordu. Aynı çatının altında olduğu zamanlara hasretlik çekiyordu.

Bu kadar çabuk mu?

Kadınını kaybetmişti. İlk defa kaybettiğini hissetmişti. Dilber'in çocuklarını gözden çıkarabileceğini hiç düşünmemişti. O gün öyle emindi Dilber'in onunla birlikte çocuklarına gideceğine. Aksini bir an bile düşünmemişti. Dilber'in çıkıp gittiğini gördüğü an içinin yandığını hissetti. Dilber Hazar'dan giderken kendini sökerek götürmüştü. Öyle bir kaybediş yaşamamıştı Hazar. Öyle kendinden emin öyle Dilber'den emindi ki kadının gidişi Hazar'ı yıkmıştı.

Hazar her istediğini elde etmeye, her uzandığını almaya alışık bir adamdı. Narin'i kaybettiğini düşündüğü zaman bile böyle bir acı yaşamamıştı.

Dilber ne zaman onda bu kadar yer etmişti bilmiyordu. Hep yanında olması, her uzandığında tutması, varlığını bilerek yaşaması  kolaydı. Dilber hep onundu.

Dilber yoktu.

Hangi mahkeme, hangi devlet Dilber'i Hazar'dan alabilirdi?

Almışlardı.

Hazar kaybetmişti. Kaybettiğini iliklerine kadar hissetmişti.

Her kafadan bir ses çıkıyordu. Mahkeme gününün akşamı geç saatte Hazar konağa gitti. Annesinin, kardeşlerinin aramalarına cevap vermemişti. Ve herkes merakla bekliyordu. Hazar için zaten zor olan durum annesinin konuşmalarıyla tam bir drama dönüştü.

"Boşandık."

"Çocuklar nerde?"

"Ne yapacaksın?"

"Torunlarımı getir. Benimle kalacaklar."

"Mahkeme çocukların velayetine Dilber'e verdi."

"Eeee ne olmuş? Ben torumlarıma bakarım. Git çocukları getir."

"Çocuklar yok. Buraya da gelmeyecekler."

"Torunlarımı köyemi götürdü yoksa. Hazar nasıl izin verirsin? Hemen kalk çocukları almaya gidiyoruz. Sen ne yapıyorsun oğul.  Çocuklar hiç kadında bırakılır mı? El aleme maskaramı edeceksiniz bizi?"

"Ana yeter. Dilber evde. Köye filan da gitmeyecek. Evi ona bıraktım."

"Ne yaptın? Ne yaptın?"

"Ana yeter diyorum. Başım ağrıyor. Didar bana bir ilaç getir."

ÇELİŞKİ-İKİ YABANCITempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang