17. Akıl veren çokta, para veren yok.

6.1K 574 341
                                    

Bazen insanları anlamakta zorlanıyorum. Yazmak için yazıyormuşum. Yazmak için yazıyor olaydım tek cümle için çabalamazdım.

Yine çok karmaşık ve bol bol eleştirilecek bir bölüm oldu. Aslını bozmak istemedim bu bölümün.

Bir kaç bölümdür sınır koymuyorum yine herkes köşesine çekildi. Biraz hayata dönelim ne de olsa hayat devam ediyor değil mi?

Oy:300
Yorum:200

Hadi canlarım bol bol eleştirin beni hatta yerden yere vurabilirsiniz. Bu aralar insanlar beni eleştirmeyi çok seviyor. Sıkıntı vermiyor artık.

17.Bölüm:

"Akıl veren çokta, para veren yok."

Dilber gözlerini açtığından saatin kaç olduğunun farkında değildi. Gece bir kaç kez Dilem için uyanmış minik kızı yeniden uykuya dalana kadar beklemek zorunda kalmıştı. Bölük bölcük uykusu yüzünden kendisini çok yorgun hissediyordu. 

Dışarıdan gelen yağmur sesi ve odanın loş hali kadını yeniden uykuya davet ediyordu. Kolları beline sarılı olan kocasının elinin üzerine elini koydu. Parmaklarını parmaklarının hizasına getirip kocasına dokunabiliyor olmanın heyecanını yaşadı.

Ne garipti?
Komikti!
Karı-kocalardı. Üç tane çocukları vardı. Ama Dilber kocasının elini doğru düzgün bir kez dahi tutmamıştı. Elleri sıcak teninde defalarca dolanmıştı. Milim milim bilirdi tenini. Kokusunu, saçlarını, yüzünü. Ama ellerini ellerinin içinde hissetmemişti.

"Neden şimdi Hazar? Neden yıllar sonra, ben bizden, ben hayattan ümidimi kestikten sonra? Neden cesaretimi toplayıp, karşına dikilmeyi başarabildikten sonra?"

Nefes alıp verdikçe sırtına değen sert göğsün içinde uyandırdığı heyecandan utanıyordu. Kendinden nefret ediyordu? Onunkisi hastalıklı bir sevgiydi. Normal olduğunu düşünmemişti. Normallik onun karmaşık, keşmekeş hayatına tezattı. Böylesi bir acı, acınası bir sevgi, zavallı arzuları yaşadığı hayatın getirileriydi. Çok başka bir hayatı olabilirdi. Hiç bir şeyi umursamadan kendi yoluna bakıp hayatına devam edebilirdi. Kaç kişi onun yaşadığı hayatı yaşıyordu. Adamlar ayrı kadınlar ayrı hayatlar yaşıyorlardı ve buna evlilik deniliyordu. Çok mu büyütüyordu evliliği gözünde. Sadakati. Sevgiyi. Aşkı gözünde yücelten hisleri hayasızdı. Bir gün bile başka bir adamla olabileceğini düşünmemişti. Hep Hazar'ın duygularını anlayacağı günü beklemişti.

Varlığından bile haz duyduğu kocasını senelerce başka kadınlarla paylaştığını, içinde başka bir kadının aşkıyla yandığını bilerek yaşamıştı. Umutsuz bir bekleyişti onunkisi. Öyle umutsuzdu ki her şeyden vazgeçmiş sadece çocukları için nefes almaya devam etmişti.

Kendisi için ne zaman yaşamıştı?

En son kendisi için ne yapmıştı?

Kocasının koynunda geçirdiği gecelerde nefeslerine hayat veren ince detaylardandı. Bazen kocasının bir gülüşüne şahit olduğunda kendisine yaratanın bir lütfu olarak görürdü.

Hep boşanmak istemişti. Hep kurtuluşu hayal etmişti. Hayallerinde defalarca Hazar'ın karşısına dikilmiş korkmadan ondan boşanmak istediğini söylemişti. Yeniden bir hayata başlayıp çocuklarıyla mutlu bir hayatı olduğunun düşünü kurmuştu. Kendine çocukları okuldayken çalışacağı ufak bir iş bulacaktı. Canını dişine takıp çocukları için yaşayacaktı.

Sonra o hayallerin içinde Hazar'ın yüzü belirdiğinde boğazına bir düğüm otururdu. Hazar'ın olmayacağı bir hayatı düşünmek acıtırdı. Kalbi sızım sızım sızlar Hazar'ın özlemi yakardı.

ÇELİŞKİ-İKİ YABANCIWhere stories live. Discover now