Hafızasını kaybetmiş bir halde baş düşmanının evinde esir olarak uyanan Meira, geçmişte işlediği affedilemez bir günâhın bedelini ödüyor olduğunu öğrenir.
Meira uyandığında ona söylediği ilk sözü "Biz düşmanız" olan adamın, bir zamanlar gözlerinin...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bölüm On
ℒ
"Bir gün dönüp, bakınca düşler içmiş olursa yudum yudum yudum yıllarını, Ağla, ağla, Firuze, ağla... Anlat, bir zaman ne dayanılmaz güzellikte olduğunu."
Soğuk, çok soğuk bir gece. Ceketime sarılmışım iyice."11273 demek," diyorum arkası dönük adama doğru. Uygar olduğunu anca bana doğru döndüğü vakit anlayabiliyorum. Bir tiyatro binasının arkasında olmalıyız, binadan tatlı bir melodi yükseliyor. Bir kadın, ince dilber sesiyle söylüyor:
"Kıskanır rengini baharda yeşiller, Sevda büyüsü gibisin sen, Firuze."
Uygar ise beni gecenin köründe burada gördüğüne şaşırmış gibi duruyor, elinde sigarasıyla kalakalmış.
"Sürekli provalarımı izlediğiniz on birinci sıradan 273 numaralı koltuk yani. Özel bir sebebi var mı?"
Toparlanması birkaç saniyeden fazla sürüyor. Aklı karışmış, hazırlıksız yakalanmış gibi görünüyor. "Dikkat ettiğinizi bilmiyordum.'' Yutkunuşunu izliyorum. Sigarayı diğer eline alıp boştaki elini bana doğru uzatıyor. "Adım, Uygar," derken gergin görünüyor.
Gözlerinin içine bakıyorum. "Ama adına nazaran hiç de uygar biri gibi durmuyorsun," diyorum ona takılarak.
Kaşları çatılıyor, gözlerinden beni okumak isteyen sorgulayıcı bir anlam geçiyor.
"Beni tanıyor musunuz?"
"Seni herkes tanıyor," diye cevap verdiğim vakit yüzünden okuyabileceğim kadar bariz bir şekilde rahatsız oluyor.
"Ne duyduğunuzu bilmiyorum ama be-" diyecekken onu bölüyorum.
"Birçok şey duydum, avukat bey," diyorum. Yüzümde muzip bir ifade var, ellerimi oyuncu bir tavırla arkamda bağlıyorum. "Ve çoğu da iyi şeyler değildi."
"Duru bir su gibi Bazen volkan gibi Bazen bir deli rüzgâr gibi Gözlerinde telaş, Yıllar sence yavaş Acelen ne? Bekle, Firuze."
Uzun uzun bana bakıyor. Ne dese bilemiyor sanki. Gergin ve hatta biraz da sinirli görünüyor. Ben ise mırıldanarak şarkıya eşlik ediyor ve denize bakıyorum. Belli ki benimle konuşmak istiyor fakat yanımda fazla yabani duruyor. Bir kaşı patlamış, kemikli parmakları yara bere içinde. Eline baktığımı fark ettiğinde sigarasını atıyor ve izlerini gizlemeye çalışıyor.
"Soğuktan," diyor hemen. "Çatladılar."
Boğuk bir mırıltı gibi başladı hepsi ama zihnimin ücra köşelerinden çıktığını sandığım notalar biraz sonra gerçeğe dönüştü.