1• Sushi Restaurant

279 29 43
                                    

"Tanrım, Jeff beni yalnız bırak." dedim sitem dolu bir sesle bağırırken.

Jeff pek de umursamış görünmüyordu. Kahvesinden bir yudum aldı ve bana cevap vermeden önce gözlerini devirmeyi de ihmal etmedi.

"Harry, kendini gereksiz yormuyor musun sence de? Her dakika şarkı yazmak zorunda değilsin. Biliyorsun bunu, değil mi?" diye sorduğunda sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim.

"Biliyorum ama içime sinmiyor Jeff. Üretken olmak zorunda gibi hissediyorum sanırım, bilmiyorum." dedim elimdeki kağıdı bir kenara koyarak.

"Peki, sadece merak ettiğim için soracağım. Seni durduran şey ne? Neden içine sinmiyor yazdıkların?" dediğinde uzanıp kahvemden bir yudum aldım.

"Kendimi tekrarlamak istemiyorum Jeff. Önceki albümlerde yaptığım şeyler bunda olsun istemiyorum. Farklılıklar olsun, kendimi geliştirmiş olayım istiyorum." dediğimde kafasını salladı.

"Elimizde tam anlamıyla hazır bir şarkın var, biliyorsun. İnan bana o şarkıda hiç de kendini tekrarlıyor gibi görünmüyorsun. Sözler oldukça orijinal. Prodüksiyonu yapıldıktan sonra inanılmaz bir şey olacak, güven bana." dediğinde güldüm.

"Ama albümde sadece bir şarkı olmayacak." dediğimde yeniden gözlerini devirdiğinde kıkırdadım.

"Tanrım Jeff, tamam. Gözlerini devirmekten kör olacaksın. Sana tazminat falan ödemem, haberin olsun." dediğimde yanında duran yastıklardan birini yüzüme atmış ve gülmüştü.

"İstesen şu an oturup çok güzel şarkılar yazabilirsin Harry. Ama seni durduran şeyin ne olduğunu bilecek kadar iyi tanıyorum seni. Sen orijinal sözler istiyorsun. Senden parçalar olsun istiyorsun. Ama bu aniden olacak diye bir şey yok. Zaman sana izlemen gereken yolu gösterecek." dedi ve yeni bir yudum daha aldı.

"Bir önceki albüm muhteşem geçti bizim için. Daha iyisi olacak. Ama kendini kasarsan mümkün değil. Anlaştık mı? Biraz rahatla, düşüncelerin değil duyguların yönetsin kalemini." dediğinde gülümsedim.

"Bu kadar duygusal motivasyon yeter Jeff. Acıktım ve biraz daha konuşursan seni yemeyi planlıyorum." dedim açıkça duygulandığımı belli etmemek için.

"Tanrım, ben de. Bana yemek ısmarlarsın herhalde, değil mi?" diye sorduğunda kıkırdadım.

"Maaşını ödemiyorlar mı senin?" diye sordum şakayla. "Maaş mı? Öyle bir şey mi var? Hiç haberim yok." dedi abartılı bir sesle.

Kahkaha atarak yerimden kalktım. "Anlaşıldı, o zaman gideceğimiz yeri de seç." dediğimde o da benim gibi ayağa kalktı ve stüdyodan çıktık. Arabaya doğru ilerlerken birden aklına gelmiş gibi bağırdı.

"Suşi restoranı?" diye sorduğunda omuz silktim ve onayladım.

"Neden olmasın? Bildiğin bir yer var mı?" dediğimde o da benim gibi arabaya binmiş ve ön koltuğa yerleşmişti.

"Amerika'dayız dostum. Her yer onlarla dolu. Buluruz bir yer." dediğinde gülerek onayladım.

Jeff'in konudan konuya atladığı sohbetlerin sonunda gözümüze bir yer kestirmiştik. Jeff bir yer bulduğumuz için Tanrı'ya şükürlerini iletirken arabayı park ettim. Tatlı ve oldukça sakin bir yerdi. Dışarıdaki masaların tamamı dolu olsa da içerisi boş sayılırdı.

İçeri geçtik ve masalardan birine yerleştik. Saniyeler sonunda duyduğum ve İngiliz aksanı olduğuna neredeyse emin olduğum tatlı ses ile kafamı kaldırdım.

"Hoşgeldiniz." Jeff ona cevap verirken kısa bir süre onu inceleme gereği duymuştum. Mavi gözleri ve oldukça beyaz bir teni vardı, yanakları hafif pembeleşmişti ve oldukça beyaz olan ten rengi yüzünden bu durum olması gerekenden daha belli görünüyordu.

Daylight || H.S.Where stories live. Discover now