7• Picnic

136 26 58
                                    

Son birkaç dakikadır yüzündeki gülümsemenin solduğunu fark ettiğim Lenora'ya yeniden baktım. Klinikten çıktığımız an oldukça enerjik bir şekilde buraya yakın bir park olduğunu söylemiş, küçük çadırların oturmamız için ideal olduğunu söyleyerek hevesle beni oraya götürmeye başlamıştı. Bahsettiği yer uzak olmadığı için arabamı dönüşte almak üzere kliniğin park yerinde bırakmıştım. İlk dakikalar yüzünde hevesli bir gülümseme eşliğinde hızla ilerlese de son birkaç dakikadır adımları yavaşlamış ve gülümsemesi solmuştu. Buna sebep olacak herhangi bir şey yaşanmadığı için şaşırmış olsam da bir şey dememiş, adımlarımı yavaşlatıp ona ayak uydurmak zorunda kalmıştım. Birkaç kez ne olduğunu sormak istesem de konuşmak için araladığım dudaklarım onun üzüntüyle ciddileşmiş yüzünü görmem ile tekrardan kapanmış ve sessiz yolculuğunda ona eşlik etmeye devam etmiştim.

"Lenora." dedim en sonunda dayanamayarak. Bakışlarını saniyelik olarak bana çevirmiş ve tekrardan önüne dönmüştü. "Bir sorun mu var?" diye sorduğumda durdu. Bana döndüğünde ben de onun gibi yürümeyi bırakmış ve meraklı bakışlarla söyleyeceğini beklemeye başlamıştım.

"Gitmeyelim."

Soğuk çıkan sesi ile olduğum yere yapışmış hissettim. Bakışlarında bir durgunluk hâkimdi. Benden bir cevap beklerken bir süre mavi bakışlarını yere indirmişti. Şaşkınlığımı gizleyemedim. "Tamam ama neden?" dedim kırgın çıkmasını beklemediğim bir sesle. O da bunu beklememiş olmalı ki başını anında yerden kaldırmış ve pişman bir şekilde bana bakmıştı.

"Özür dilerim, Harry. Ben çok düşüncesiz davrandım en başından beri. Ya birileri seni benimle görüntülerse? O gün stüdyona gelirken de öyle yapmamalıydım-" dediğinde hızla konuşmasını adını söyleyerek kestim.

"Sorun bu muydu gerçekten?" dedim kaldırımın ortasında durmamızın saçma olduğunu fark edip kenara çekilirken. O da benim gibi kenara çekildi ve bir şey demeden bana bakmakla yetindi. Onu bir anda bu hâle getiren şeyin bu olmasına içten içe rahatlamıştım aslında. Gülümsedim.

"O gün bana geldiğin için mutluyum, aksine. Kendini güvende hissetmiş oldun." dediğimde hâlâ bunu dert ettiğini bilsem de gülümsedi. "Haklısın, birisi bizi görse fotoğrafımızı çeker, belki videoya da alır ve internete koyar. Akşam olduğunda hakkımızda yapılan haberleri okuruz. Ama bu benim için yeni bir şey değil, Lenora. Tam aksine, eğer bu senin için bir sıkıntı oluşturacaksa-" dediğimde bu sefer o benim sözümü kesti.

"Benim için önemli değil. Ben sadece senin adına endişelenmiştim." dediğinde gülümsedim. "Öyleyse endişelenecek bir şey yok. Lütfen şu meşhur parka gidebilir miyiz?" dedim hevesle. Büyük bir heyecanla anlattığı parkı gerçekten merak etmiş ve oraya gitmek istemiştim. Kıkırdadı ve başını salladı. Eski gülümsemesi geri gelmişti. Tekrardan hevesle ilerlemeye başladığında onu takip ettim.

"Bak sana ne anlatacağım." dedim kıkırdayarak. Hâlâ bunu kendisine dert ettiğini bilmek zor değildi. Merakla bana baktığında devam ettim. "Bir gün annem aradı. Haberde görmüş. Fransa'ya ne ara gittiğimi soruyordu. Ben de buradaki evimde kendime hazırladığım omleti yiyordum o sırada." dediğimde güçlü bir kahkaha attı. Onun gülüşüne eşlik ederken devam ettim. "Haberde Fransa'da arkadaşlarım ile birlikte olduğum yazıyormuş. O gün annem ile telefonda çok gülmüştük. Görüyorsun, eğer bir şey yazılmak istenirse, yazılır. Buna engel olamayız. Ayrıca alt tarafı parka giden iki insanız. Ne var bunda?" dedim sonlara doğru elimi havaya kaldırıp. Kıkırdadı ve başını salladı.

"Parka gitmeden önce markete uğrayalım mı?" diye sorduğunda gülümsedim. "Yani, pek gerek yok aslında." dedim muzip bir sesle. Bana yandan bir bakış attı ve güldü. "Öyle mi?"

Daylight || H.S.Where stories live. Discover now