4• Think About Her

149 27 48
                                    

"Son bir kez daha teklif ediyorum. Çok şey kaçırıyorsun." dediğinde Kid'e yandan bir bakış attım ve başımı salladım.

"Birkaç şişe içki ve aklımıza gelen her şeyden bahsettiğimiz bir sohbet kaçırıyorum. Bir de sabah uyandığımda beyin kanaması geçiriyormuşum gibi gelen hissi." dediğimde Tyler güldü.

En sonunda Kid ve Tyler bensiz sarhoş olmayı kabul ettiklerinde Jeff de omuz silkmiş ve 'çoğunluktan yana olarak' onlara eşlik etmek üzere stüdyodan ayrılmıştı.

Stüdyoda geçirdiğim can sıkan boş bir günden sonra kafa dağıtmak istesem de sarhoş olmayı da hiç istemiyordum. Onlar ayrıldığında bir süre stüdyodaki yumuşak kahverengi koltuğa uzandım ve bakışlarımı tavana diktim. Stüdyodaki loş aydınlatma beni neredeyse mayışmış bir hâle getirdiğinde stüdyonun dış kapısından birkaç tıklama sesi geldi.

Çocuklar henüz yeni çıkmıştı ve stüdyonun anahtarı zaten onlarda vardı. Dolayısıyla birinin gelmiş olmasına şaşırarak başımı yasladığım koltuktan kaldırdım.

Ağır adımlarla yerimde doğrulduğumda tıklama sesi daha da güçlenmişti. Bu, adımlarımı hızlandırmama sebep olduğunda saniyeler içerisinde dış kapıyı açtım.

"Lenora?"

Onu burada görmenin üzerimde oluşturduğu şaşkınlığı gizleyemeden konuştuğumda neredeyse ağlamak üzere görünmesi ve aldığı hızlı nefesler ile şaşkınlığım yerini gerçek anlamda endişeye bırakmıştı.

Omzunda güçsüzce asılı durmaya çalışan zincirli küçük çantası, elinde tutmaya çalıştığı, siyah kısa tişörtünün üzerine giymiş olduğunu tahmin ettiğim beyaz ince gömleği ve hafifçe titrediğini fark ettiğim elleri arasında duran telefonu ile bakışlarını bana yöneltmişti.

Hızla yana çekildiğimde o da bunu bekliyormuş gibi derin bir nefes vererek içeri girdi ve kapıyı kapatana kadar beni bekledi.

"İyi misin?"

Panikle çıkan sesimle gözlerini yumdu ve birkaç derin nefes aldı. Yüzünde rahatlamış bir ifade belirmişti.

"Teşekkür ederim." dedi biraz daha konuşursa çatlamaya başlayacağını düşündüğüm bir ses ile. Elindekileri aldım ve asılı durmaya çalışan çantasını nazikçe omzundan kurtardım. Bunları yaparken beyaz teninin açıkta kalan kısımlarını kontrol etmeyi de unutmamıştım. Onu inceliyor olmamı yanlış anlayabileceğini düşünerek bunu ona belli etmeden yapsam da herhangi bir ize ya da kızarıklığa rastlamadığımda içten içe rahatlamıştım. Açıkçası, yolda başına bir şey gelmiş olması, herhangi bir kaza ya da kendini bilmez bazı kişiler tarafından kötü bir duruma maruz kalması beni korkutan şeylerden biriydi ama şimdi durumun böyle olmadığına emindim.

"Lütfen, geç. Ben sana su getiriyorum."

Anlık panikle önceden kullandığımız resmiyetin ortadan kalktığını fark ettiğimde gergince yanağımın içini dişledim. Gerçi, o da şu an buna takılacak bir durumda değil gibi görünüyordu.

Sadece bir hafta önce suşi restoranında gülen gözleri ile konuştuğum kişinin bir anda bu hâle nasıl geldiğini ve hatta neden burada olduğunu bile bilmiyordum. Ama o stüdyodaki koltuğa geçtiğinde elimde büyük bir bardak su ile yanına gittim.

Daha sakin görünüyordu. Gözleri artık dolu değildi ve nefesleri eskisi kadar hızlı değildi. Elimdeki suyu gülümsemeye çalışarak aldı ve birkaç büyük yudum aldı.

"Daha iyi misin?" diye sordum koltuğun diğer köşesine otururken. Dudaklarını birbirine bastırdı ve başını salladı.

"İyiyim, çok teşekkür ederim. Sana bir açıklama borçluyum-" dediğinde hemen sözünü kesmiştim.

Daylight || H.S.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin