2• Green Tea

178 27 63
                                    

Haziran ayının gelişi ile ısınan hava içime işlerken cam kapıyı açtım ve dışarı çıktım.

Güneş bizi kör etmeye çalışıyormuş gibi tüm gücünü kullanarak parlarken son üç saatimi geçirdiğim stüdyonun kapısını iki kez kilitledim. Stüdyonun insanı dinlendiren loş ışıklarından sonra Los Angeles'ın aydınlığı kendimi gerçekten de mağaramdan çıkmışım gibi hissettirmişti. Jeff'in bugün attığı bininci mesajda "Mağarandan çık artık, yüzünü görmeyi özledik." demesinin mantıklı bir açıklaması varmış diye düşünerek adımlarımı ara sokağa doğru yönelttim.

Tanınmak, birilerinin beni görmesi hiçbir zaman bir sorun olmamıştı benim için. Her normal insan gibi, yalnız kalmak istediğimiz anlar olsa da özellikle müziğimi dinleyip beğenen ve bir şekilde bağ kurduğumuz insanlarla tanışmak aksine beni hep mutlu etmişti.

Stüdyonun iki sokak gerisinde kalan ara sokaklardan birine park ettiğim arabanın sebebi ise stüdyoda görüntülenmek istemiyor oluşumdu. Son albüm mutluluk verici bir şekilde müzik kariyerimde yeni kapılar açmış ve doğal olarak beklenti oldukça artmıştı. Henüz ortada bir albüm yokken stüdyoda görüntülenmek ise bu beklentileri körükleyecekti. Şimdilik bu istemediğim bir durumdu.

Benim dışımda yalnızca beyaz tüyleri ile usul usul ilerleyen minik bir kedinin olduğu sokakta pek de aceleci olmayan adımlarla yürüdüm. Birkaç adım ötemdeki evlerden birinden çıkan tanıdık kişi ile şaşırsam da gülümsedim.

Onu yeniden görme ihtimalimin olduğunu düşünmesem bile bu tatlı bir tesadüftü. O gün atkuyruğu yaptığı sarıya kaçan açık kahverengiler bu sefer serbest bırakılmıştı. Sarı üst ve paraşüt mini siyah eteğiyle sakin adımlar atarak ilerlemeye başlamıştı.

Bir süre selam vermeye çekinsem de en sonunda boğazımı temizledim. Aramızda birkaç adım vardı ve onu korkutmak istemediğim için yanına gitmektense seslenmeyi seçtim.

"Merhaba."

Başını hızla arkaya çevirdiğinde sorgular bakışları yerini biraz şaşkınlık ve gülümsemeye bırakmıştı.

"Merhaba." dedi ona yetişmem için dururken.

"Şaşırtıcı bir tesadüf." dediğimde yeniden yürümeye başlamıştık. Adımlarımız az öncekinden de yavaştı artık. Gülümsedi.

"Sizi yeniden göreceğimi düşünmemiştim. Nasılsınız?" dediğinde ben de gülümsedim.

"İyiyim. Siz nasılsınız?"

"İyiyim." diye cevap verdiğinde bir süre sessizlik oluşmuştu.

"Stüdyodan dönerken ara sokağı kullanmak istedim." diyip bu sokakta olmamın sebebini açıkladığımda anlayışla başını salladı.

"Ağabeyim burada oturuyor benim de." dediğinde gülümsedim.

Görüç açıma giren arabamla tam anlamıyla emin olamasam da ona döndüm. "İsterseniz sizi bırakabilirim." dedim elimle arabayı işaret ederken.

Bir süre kararsız bir şekilde bana baktığında bu soruyu sorduğum için pişman olmuştum. Beni tanımıyordu ve kabul etmemek en normal hakkıydı.

"Zahmet vermek istemem." dediğinde gülümsedim.

"Zahmet olmaz benim için, eğer isterseniz sizi bırakabilirim."

"Restorana gidiyorum aslında. Bazı tadilat işleri vardı. Onlarla ilgilenmem gerek." dediğinde onaylayarak başımı salladım.

Binmesi için kapıyı açtığımda nazikçe teşekkür etmiş ve her zamanki kibar gülümsemelerinden birini göndermişti. Aynı şekilde karşılık verip hızla sürücü koltuğuna yerleştim.

Daylight || H.S.Where stories live. Discover now