12• Inspiration

137 24 125
                                    

"Kal."

Lenora, bir kez daha fısıldar gibi bana kalmamı söylediğinde gülümsedim. Onun da benim gibi dudaklarında minik bir tebessüm oluşmuştu. Bakışlarını benden çekti ve onu yandan görebileceğim şekilde oturup bacaklarını koltuktan aşağı sarkıttı. Onun aksine bakışlarım hâlâ ondaydı. Bacaklarımdan biri koltuktan sarksa da diğer ayağımın üzerinde oturuyor gibiydim. Kolumu nereye koyacağımı bilemez gibi kucağıma çektim ve onu izlemeye başladım. En sonunda bu sessizlik daha fazla uzamadan konuşmaya başladı.

"Bugün çok yanlış bir şey yaptığımı düşünmüştüm. Sen gelene kadar kendimi suçlamaya devam edip durdum." dediğinde minik bir kıkırtı çıkmıştı dudaklarımdan. Elimle masada durmaya devam eden ve maalesef onun gözyaşlarıyla ıslandığını bildiğim peçeteyi işaret ettiğimde göz ucuyla bana baksa da dudaklarındaki tebessümü yine de görebilmiştim.

"Bu, bir anlık bir şey değildi. Bunu çok iyi biliyorum. Her ne kadar uzun zaman geçmediğini bilsem ve bu bir şekilde beni endişelendirse de seni bir arkadaşım olarak göremiyorum, Harry." dedi ve nefesini verdi. "Öyle olması gerekiyor gibi hissediyorum. Seni sadece birkaç kez gördüğümü ve aslında o kadar da iyi tanımadığımı biliyorum. Ama yine de aramızdaki bu güzel iletişimi 'arkadaşlık' olarak adlandırmaktan çok uzağım." dedi ve başını eğip kısık bir sesle devam etti bu sefer, söyleyeceklerinden utanıyor gibi. "Daha fazlası ol istiyorum."

Söylediği son cümle içime hoş bir hissin dalgalarını yollarken başımı salladım onaylarcasına. Haklıydı. Birbirimizi tanıyor sayılmazdık. Sohbetlerimiz sırasında büyük bir Marvel hayranı olduğunu öğrenmiştim mesela. Hâlâ oturup çizgi film izlediğini ve bundan çok büyük bir keyif aldığını da biliyordum. Garfield'ın sahnelerini internetten sürekli açıp izlediğini de söylemişti mesela. Favori rengini seçemiyordu, sorduğumda en az beş renk saymış ve en sonunda pes etmişti. Aynı şarkıyı tekrar tekrar dinlemekten hoşlanır, ruh hâline göre şarkı listeleri hazırlamayı severdi. Bazen, her ay için farklı listeler hazırladığını da biliyordum mesela. Sohbet esnasında anlattığı şeylerden ibaretti benim için. Tıpkı benim de öyle olduğum gibi. Bu, bizi korkutan şey olmalıydı.

"Harry-" dedi kısık çıkan bir sesle. Bana döndü ve gülümsemeye çalıştı. "Sana karşı içimde yeşeren bir sevgi var." dediğinde ben de gülümsedim. "Seninle oturup saatlerce sohbet etmek isteyen, seninle anılar biriktirmek isteyen, seni her detayınla tanımak isteyen biri var içimde. Ama sonrasında ona 'Daha onu tanımıyorsun bile, bu sadece saçma bir düşünce.' diye kızan başka bir ses daha dâhil oluyor. Ve ben, o haklıymış gibi hissediyorum. Benim yüzümden bazı şeyleri çok ileriye sardığımızı hissediyorum." dediğinde içinde bulunduğu durumu anlayarak gülümsedim.

Bu, yanlışlıkla henüz ilk sahnelerinde olduğun bir filmin henüz izlemediğin ilerideki bir sahnesini izlemek gibiydi. Bir an, o sahne seni kendine çeker ve güzelliğiyle büyülerdi. Her ne kadar atladığın o sahnelere yeniden dönsen de aklında hep o yanlışlıkla izlediğin sahne olur ve onun geleceği zamanı bekler dururdun. Ondan önceki sahneleri o sahneyle bağdaştırmaya çalışır ve bir yol çizmek için uğraşırdın.

"Haklısın." dediğimde bakışlarını yeniden benden çekti ve önüne döndü. Yüzündeki ciddiyeti görebiliyordum yine de. "Yaşamamız gereken çok fazla şey vardı ama biz biraz ipucu aldık diyebiliriz." dediğimde kıkırdadı. "Spoiler yediğimizi mi düşünelim yani?" dediğinde ben de gülmüştüm. "Evet, öyle de denebilir." diye cevap verdiğimde kıkırdaması dudaklarında hafif bir tebessüm hâlini almıştı.

"Lenora." dedim hâlâ canının sıkkın olduğunu bilerek. Benim de ondan bir farkım yoktu. "Birbirimizden etkilendik. Geçirdiğimiz bu kısa zamanda fikirlerimizle, söylediklerimizle ve birbirimize olan yaklaşımımızla birbirimizi etkiledik ve biz bunu reddettikçe bu duygu kendini kanıtlamak istercesine açığa çıktı. Bu suçlu hissedeceğin bir şey değil. Hatta belki de kendimizi şanslı saymalıyız. En azından bir şeyi itiraf edebildik." dedim aslında bu söylediklerimle bir yandan kendime de destek verirken. Bakışları rahatlıkla parladı ve beni hevesle dinledi. "Bunu hemen bir yere bağlamak zorunda olmadığımızı biliyorsun çünkü bu çok saçma. Birbirimizi tanımadan bunu yapamayız, seni anlıyorum ve katılıyorum da. Ama, kendimize bir şans verebiliriz." dediğimde dudakları yukarı kıvrılmıştı. "Ne gibi bir şans?"

Daylight || H.S.Where stories live. Discover now