17• Blue Bird

98 25 95
                                    

Bavulumu sürükleyerek kapının önüne getirdiğim sırada uzun uzun çalmakta olan telefonuma yetişmek için adımlarımı hızlandırıp salona ilerledim. Ekrandaki ismi görmem ile dudaklarımda bir tebessüm oluşması sadece saliseler sürmüştü. Gerek olmadığını bilsem de boğazımı temizledim ve heyecanlı olduğumu belli eden bir ses tonuyla aramayı başlattım.

"Hey."

Lenora'nın çekingenlik ve heyecanla dolu sesi kulaklarıma dolduğunda ona aynı şekilde karşılık verdim. Son mesajlaşmaya uzun süre cevap vermemiş, uygulamada kaldığı belli olsa da dakikalarca ekrana takılı kaldığını belli etmişti. Daha fazla zor durumda kalmaması adına onu evden alacağımı belirten bir mesaj atmış ve üzerinden bir yük almıştım. Şimdi ise, konunun en sonunda o mesajlara geleceği telefon görüşmesi başlamıştı.

"Erm, ben hazırım." dedi gülümsediğini belli eden bir sesle. Kendi kendime kafamı salladığımda tüm camların kapalı olduğuna emin olmak için evde tur atıyordum. "Ben de öyle. Şimdi çıkacağım." dedim onu onaylarken.

"Harry, ben erm-" dedi bir süre duraksamadan önce. "Mesajına cevap veremedim. Yani, açıkçası hâlâ bir cevap bulamıyorum." dediğinde onu bölmedim. "Yeterli bir cevap verebileceğimi de hiç düşünmüyorum. Bu-" dedi derin bir nefes vermeden önce. Ben ise hiçbir şey demeden sadece gülümseyerek dinliyordum onu. "Bu, bir kişinin alabileceği en güzel mesajdı. Hatta, bu yaşanabilecek en güzel şeylerden biriydi. Sana bir cevap vermediğim için üzgünüm hatta yanlış anlamış olmandan da çok korktum. Ama bilirsin, bazen kelimelerle ifade edemeyeceğin şeyler olur." dediğinde kıkırdadım. Benim güldüğümü duyunca o da rahatlamış bir nefes verip gülmeye başladı.

"Tanrım, konuşamayacağımı bildiğim için bunu yüz yüze değil telefondan söylüyorum." dedi kendi kendine konuşur gibi. Bu, kıkırdayışımı koca bir kahkahaya çevirirken o da bana eşlik ediyordu.

"Lenora." dedim gülümsemeye devam ederken. "Hiçbir şey söylemene gerek yok, inan ki. Seni yanlış anlamadım. Ama ne yalan söyleyeyim, mesajı okurkenki yüz ifadeni görmek için birkaç milyon dolar harcamaktan onur duyardım." dediğimde telefonun diğer ucundan tiz bir kahkaha sesi yükselmiş ve beni de yeniden güldürmeyi başarmıştı.

"Harry, Tanrım. Parasız kalmanı istemediğim için bu teklifi reddediyorum." diyerek şakayı devam ettirirken ben de evden çıkmaya hazır olduğumdan emin olup kapıyı açıyordum.

"Ben şimdi çıkıyorum. Birazdan gelmiş olurum. Tamam mı?" diye sordum bavulumu kapının dışına çekip kapıyı kilitlerken. Karşı taraftan gelen onaylar mırıltılar eşliğinde birkaç dakika sonra görüşmek üzere vedalaşıp aramayı sonlandırdım.

İngiltere'de iki hafta geçirmeyi planlıyordum. Bu planlara Lenora'yı dâhil etmek ise kalbimin heyecanla kasılmasına neden oluyordu. İngiltere'deki evimde onu misafir edecek olmak ise mümkünmüş gibi içime daha fazla heyecan düşürüyordu. Oraya varır varmaz onu evime bırakıp birkaç saatliğine annemlerin yanına gidecektim. Aslında, onu da götürmek isterdim. Ama bu çok aceleci bir hamle gibi görünebilir ve Lenora'nın huzursuz hissetmesine neden olabilirdi ki bunun için daha zamanımız da vardı. Dolayısıyla annem ve ablamla tek başıma görüşmek kulağa daha mantıklı geliyordu.

Lenora'yı mutlu edeceğini düşündüğüm bazı planlarım da vardı. İngiltere'de geçireceğimiz bu iki haftanın aramızdaki bağı sağlam ve net bir hâle getireceğine inanıyordum. Şu anki durumu bir flört aşaması olarak düşünmek mümkündü. Ama her saniye ona karşı hissettiğim sevginin karşı konulamaz bir şekilde büyüdüğünü hissediyordum. Onunla anılar biriktirmek, yanında olmak istiyordum. Yeşiller her zaman olduğu gibi mavilere yenik düşsün istiyordum.

Daylight || H.S.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin