21• Blue Beams

86 25 89
                                    

Herkesin, hayatında en az bir kere tadacağı hisler, yaşayacağı olaylar, tanışacağı karakterler vardır ve belki de bizi, hepimizi, gerçek anlamda aynı kılan özelliğimiz budur. İnsan, doğası gereği, günün birinde, daha önce hiç hissetmediği bir duyguyu tecrübe edebilir, daha önce yolunun kesişmediği bir karakterle ansızın tanışabilir. Duygular, olaylar ve karakterler herkes için aynıdır. Onları farklı kılan şey ruhumuzdaki anlamlarıdır.

Sizin için çok önemli olan bir sınavdan yüksek bir puan almanız ile yıllardır tedavi gördüğünüz hastalığınızı sonunda yendiğinizi öğrenmeniz arasındaki benzerlik 'mutluluk' dediğimiz duygudan başka bir şey değildir. Ama tam olarak aynı 'mutluluk' da değillerdir, değil mi?

Çünkü insan, doğası gereği, duygulara da anlam yükler. Tıpkı renklere, şarkılara, kitaplara, yemeklere ve belki de sonsuz evrende varlığını koruyabilen her şeye yüklediği gibi. En sevdiğiniz renk mavi olabilir ama geçen ay kaybettiğiniz babanızın size hediye ettiği mavi kolye ile rastgele bir mağazada gördüğünüz mavi kazak aynı anlamı taşımaz. Çünkü hayat, soyut olmadan anlam kazanamayan somut şeylerden ibarettir.

Sorgulayan bakışlar üzerimde gezinirken masadaki hazır kurabiyelerden birini ağzıma atıp kendime zaman kazandırmak ister gibi yavaşça çiğnerken kendi kendime düşündüğüm şeylerdi bunlar. Çünkü az sonra, sanki daha önce defalarca yapmamışım gibi, birine karşı hislerim olduğunu açıklayacaktım. Basit matematikte bu, büyük bir olay olmamalı, alışılmış bir his olmalıydı. Ama insanı diğerlerinden eşsiz kılan bir diğer şey, duyguların karşısına yazdıkları isimler, olaylar ve belki de kişilerdi. 'Aşk' değişmese de iki nokta koyup açıklamaya çalıştığımız 'aşk' hepimiz için bambaşka hâller alabilirdi.

Lenora hayatıma girmeden önce de aşık olmuştum. O zamanlar kalbimin heyecanla kasılmasına sebep olan kişilerle daha önce hissetmediğim duygular hissetmeme neden olan anılar biriktirmiştim. Aşık olmaya ve bunun doğurduğu hislere oldukça aşinaydım. Ama duygular sahip oldukları anlamları ait oldukları kişiler sayesinde kazanırlar. Bu ise artık kendime itiraf etmem gereken şeyler olduğunu kanıtlıyordu.

"Evet?" dedi Gemma sabırsız bir sesle. "Konuşsana, kimle geldin?"

"Biriyle tanıştım." dedim derin bir nefes alırken. Annem ile Gemma birbirlerine kısa bir bakış atıp yeniden bana döndüğünde devam etmeden önce çayımdan bir yudum aldım. "Jeff ile bir suşi restoranına gittik. Neredeyse iki ay önce." dedim kendi kendime aradan geçen zamanı hesaplamaya çalışırken. Haziranın ilk günlerinde gittiğimizi ve şu anda temmuzun ortalarında olduğumuzu düşününce yanlış sayılmazdı. Bir an, zamanın oldukça dolu dolu geçtiği ama aslında oldukça kısa bir zamanı geride bıraktığımız gerçeği kendini hissettirdiğinde derin bir nefes almak zorunda hissettim kendimi devam etmeden önce. "Restoranın sahibinin kızı bizim masamızın garsonluğunu yaptı. Yirmi beş yaşında genç bir kadın. Nöroloji doktoru ama artık akademisyen olarak çalışmaya hazırlanıyor. Adı, Lenora." dediğimde annem dikkatle beni dinliyor olsa da ablamın bakışlarında muzip bir ifade belirmişti, tabii.

"Anlaşılan sadece masanızın garsonluğunu yapmamış." dedi gülerek. Ona sitemli bir bakış atsam da kıkırdadım. "Sonrasında sohbetimiz ilerledi. İyi anlaştık. Nasıl desem-" dedim nefesimi dışarı verirken. "Yanındayken eğlendiğimi, onunla anılar biriktirmekten hoşlandığımı fark ettim. Anlayışlı bakışları ve sıcak gülümsemesine bağlandım. Kendimi huzurlu hissettim." dedim gereksiz bir duygusallığın beni etkisi altına aldığını fark ederken. "İlk defa birinin karşısında 'Harry Styles' değil de 'Harry' varmış gibi davrandığını hissettim diyemem ama-' dedim anneme dönerken. "İlk defa bunu çok derinden hissettim, sanırım. Bilmiyorum. O kadar güzel bir karakteri var ki kendimi ona hayran kalmaktan alamıyorum." dediğimde annem küçük bir kıkırtı ile bakmıştı bana.

Daylight || H.S.Where stories live. Discover now