1.) 10 ekim 1918

1.8K 118 44
                                    

Parçalı Hayatlar bittiğine göre başlayayım bakalım...

Şimdiden keyifli okumalar ❤️

🍂

10 EKİM 1918

Evden dışarı çıktığında, derme çatma evlerine bir süre bakarak sıkıntılı bir şekilde sertçe yutkundu. Havalar artık eskiye nazaran daha sertleşmiş, güz geçen yıllara göre erken kapıya dayanmıştı.

Çünkü şuan dışarda keskin bir soğukluk vardı ve epirmiş gömleğinden içeri giren buz gibi hava, Samet'in yerinde titremesine neden oluyordu. Eğer yağmur yağarsa, evlerinin çatısından su damlayacak korkusu bedenini sarmıştı.

Annesi hasta, kardeşi ise daha çok küçüktü. Babası ise üç yıl önce birinci Dünya Savaşı harbinde şehit düştüğü için on yedi yaşından beri babasızdı.

Şimdi ise yaşı yirmi olan Samet, annesi ve yedi yaşındaki küçük erkek kardeşiyle beraber hayatlarına devam ediyordu. Evlerinin çatısı uzun keresteden yapıldığı için evin içerisi pek sıcak olmuyordu. Bu yüzden ne iş olursa olsun gocunmadan gider çalışır, kışlık için gerekli olan yakıt ihtiyacını tamamlardı.

Gerçi genelde amcasının ürettiği malzemeleri yukarı köylere götürerek satardı. Evin kapısı tekrardan açılınca, Samet arkasını döndü.

"Samet'im. Dün amcan çağırdıydı annem. Samet yarın erkenden gelsin de bana yardım etsin demişti" hasta annesini kapıda nefessiz görünce, yutkunarak yanına gitti ve üzüntüden kırışmış alnıyla, annesinin soluk yüzüne baktı.

Elini kaldırıp önce annesinin düştü düşecek olan yazmasını başında düzeltti. Sonra da belini hafif bükerek annesinin yanaklarına, buz gibi yumuşak dudaklarını değdirdi ve annesine sıkıca sarıldı.

Fısıltı gibi çıkan sesiyle "Seni çok seviyorum anacım" diye mırıldandı.

Annesi ise, Samet'ini kendinden biraz uzaklaştırıp, solgun dudaklarına biraz can katarak tebessüm etmeye zorladı kendini. Sol elini oğlunun yanağına götürüp okşayınca, Samet yanaklarını, annesinin avucuna daha da yaslatarak, kahverengi gözlerini annesinin yorgun gözlerine dikti

"Ana sen iyi değilsin. Bak Sarnıç köyüne bir doktor gelmiş. Oraya gidelim ilaç neyim versin sana" diye üzgünce konuşunca, annesi karşılık olarak "Yok oğul. Zaten elde avuçta pek birşey yok. Beni merak etme ben iyiyim şükür" dese de, bitkin yüzü aksini gösteriyordu.

Elini oğlunun omzuna atarak "Haydi yavrum. Amcanı bekletme" dedi ve oğlunun yumuşacık tutamlarını elleriyle okşayıp öptü. Severek evlendiği kocası şehit düşünce, Emine hatunun elindeki tek serveti iki oğluydu. Ama bu illet hastalığı başına bela olduğundan beri, doğru dürüst onlara yetemiyor, bunu hissedince de kahrolup daha çok kötü oluyordu.

Samet ağzının kenarıyla bir mırıldanarak "O herifi de hiç sevmiyorum ya. Neyse gidip bakayım derdi neymiş yine. Kesin malzemesinden çaldığı eşyalarını bana sattıracak yine" Amcasının derdini elbette çok iyi biliyordu Samet.

Annesi ise öksürerek "Öyle deme oğul. Babandan sonra sağolsun çok iyiliği dokundu bizlere"

"Aynen, bir iyiliği dokundu. Bin laf işittik" öfkeyle konuşarak, annesinden ayrıldı ve son kez annesinin yanağından bir buse alıp, arkasını döndüğü gibi, ellerini cebine iliştirip, dalgın adımlarla yürümeye başladı. Aslında bir amcası daha vardı. Bu amcasının aksine diğer amcasına hayran biriydi. Belki, maddi anlamda iyiliği dokunmasa da, derdini dinler, nasihat eder ve ona hayat yolunda tecrübelerini aktarırdı. Ama aksi gibi Urfa merkezde yaşadığı için, ayda bir ancak görüşüyorlardı.

Kurtuluş Son    |BxB|Where stories live. Discover now