7.) Kumral Yarıştırmak

651 90 37
                                    


Saat sabah 7.30 olunca Emine teyze, oğluna evde olan malzemeyle kahvaltı hazırlayarak salona doğru yürüdü.
Bir süre ayakta bekleyerek ellerini üst üste koyup kocasında yadigar kalan iki oğluna bakarak hüzünlendi. Hastalığı artık onu yavaş yavaş elden ayaktan iyice çekiyordu.

Kendine üzülmüyordu. Tek üzüntüsü ardında bırakacağı iki oğlunun ne yapacağıydı. 'Hadi Samet'im büyüdü, ya Fırat'ım ne yapacak' diyordu içinden. Henüz babasızlığa alışamadan, birde kendisinden mahrum kalırsa akıl sağlığından olur diye korkuyordu.

En kısa zamanda Osman'ın babası Bekir beyle konuşamayı aklına koydu. Yerde karlar birikmeden, Sarnıç köyündeki doktora gidecekti. Maddi durumunu anlatırsa belki doktor ona acır, bedava ilaç neyim verir diye düşünüyordu.

Bunu çocukları için yapacaktı. Gururunu bir kenara bırakacak, gerekirse doktorun ayaklarına kapanacak, yine de kendisi için bir tedavi isteyecekti. Hastalığa kendini teslim ederek kaderini bekleyip oğullarına bu kötülüğü reva görmeyecekti.

Fırat'ı hareketlenip üstünden yorganı ayağıyla diğer tarafa atınca tebessüm ederek büyük oğlunun koluna dokundu. Sessizce fısıldayarak "Samet'im. Hadi kalk kahvaltı hazır kuzum" diye seslendi.

Samet, annesinin yorgun sesini duyar duymaz gözlerini açtı. Kolunun üzerindeki kardeşinin alnına bir öpücük kondurdu. Elini ağzına götürüp esneyerek gerindi.

"Tamam Sultanım geliyorum" dedi annesine. Kardeşinin minnak bedenini kalktığı sıcak yere getirip üzerine yorganı örttü. Yünden yapılan yer yatağı olduğu için, yatakları çar çabucak ısınıyordu. Aklına gördüğü rüya gelince gülümseyerek bunu sevdiği adama anlatması için aklının bir köşesine not etti

Yerden destek alarak ayağa kalktı. Kısa bir esnemden sonra kapının köşesinde duran mavi ibriki eline alarak evin bahçesine çıktı. Buz gibi suyla elini yüzünü yıkadı. Vakit kaybetmeden odasına giderek hasırdan yapılan sepette pantolonunu ve babasından yadigar kalan kazağı üzerine geçirdi güzelce. En son sevdiği adamın aylar önce kendisine verdiği kalın montu ve dün akşam hediye ettiği bereyi başına taktı.

Ayağına da iki kat çorap geçirip salona doğru yürüdü. Bakışları yerdeki halıya kaydığında, üzerinde kırmızı ve gri desenler olan halıya baktı. İçi burkulsa da sessizce yürümeye devam etti. Annesi ve kardeşinin sağlığı için, en kısa sürede bu eve yeni bir halı almayı düşündü. Çünkü yerdeki halı hem çok incelmiş, hemde kullanmaktan epirmişti.

Şişirdiği yanaklarındaki havayı dışarıyla temas ettirerek bakışlarını halıdan kaldırdı ve soğuk sudan kırmızı kesilen kumral yüzünü aynadan seyrederek gülümseyen yüzüne baktı.

Yaşı henüz yirmi olmasına rağmen sakalları, çenesi dışında neredeyse yok derecedeydi. Zaten olanları da babasının traş bıçağıyla kesiyordu. Sakalları gürleşmek yerine, aksi gibi gittikçe köseleştiriyordu çehresini...

Yani şikayetçi değildi elbette ama bir süre sonra köyde alay konusu olabilirdi. Hatta köseli Samet diye alay eder, lakap takarlardı. Çünkü yaşıtlarının boğazına kadar gelen sakalları, döşünde çıkan kılları onları daha erkeksi gösteriyor, özgüvenlerine ekstra ego katıyordu.

Yani en azından oturdukları köyde durum bu şekildi. Yoksa Samet kıllı olmadı diye feryat figan etmiyordu. Hergün Allah'a şükürler ediyordu. Ruhunu tertemiz bir bedene bahşettiği için.

Annesi yanan sobanın üzerinde kaynayan çayı bardaklara koydu. Samet'te daha fazla beklemeden yer sofrasına oturarak annesinin solgun yüzüne baktı ve ağzındaki lokmaları zar zor yutarak yiyebildiği kadarını yedi.

Kurtuluş Son    |BxB|Where stories live. Discover now