26. Müjdeli Haber

275 56 38
                                    

🍂
🌼

Urfa'da zaman aralık ayının ortalarına doğru ilerliyordu. Sert ve uzun geçen kış tekrar baş göstermişti. Dağlarda uluyan köpeklerin acı dolu sesleri köyün üzerindeki kasvetli havayı daha da yoğunlaştırıyordu. Yolların buzlu olması ise taşımacılık yapan atların durumunu iyice çileli hale getiriyor, güç ve kuvvetlerini çabuk tüketiyordu.

Samet ise askerlerle beraber köyüne doğru arabayla yol alıyordu. Charles akşama doğru evine götürmelerini söyleyerek bir daha karşısına çıkmamıştı. Askerlere de giderken Emine hatun ve küçük oğlu Fırat için erzak götürmelerini emretmişti.

Öte yandan Samet, Charles'a kendilerini o şekil gören kadının susması için yalvarmıştı. Olmayan şeylerin varmış gibi duyulmasından çok rahatsızlık duyacağını, ailesinin de başının derde gireceğini söyleyerek sayısız ricalarda bulunmuştu. Her ne kadar ricada bulunmak istemese de yinede bulunuvermişti işte. Charles bunu da halledeceğinin sözünü vermişti kendisine...

Şimdi de bir an önce evine gitmek istiyordu genç delikanlı. Hasta anasının durumunu çok merak ediyordu. Hele kardeşi! Acaba hâlâ yokluğunda ağlıyor muydu? Peki kara sevdası? O ne yapıyor şuan? Günlerdir hasret kaldığı yüzünü görmüyordu. Karşısında görünce ne kadar sevinecekti kim bilir!

Samet üzerine attığı kalın battaniyeye biraz daha sinerek karanlığa gömülen havada yoğun dumanlar veriyordu ağzından burnundan. Araba yolda ağır ağır ilerlerken Samet gözlerini devirip içinden sabırlar diledi. Düşman askerleriyle de iletişime geçmek istemiyordu. Velev ki askerler de aynı şekildi. Yan bakış dâhi atamıyordu kumral gence. Haftalar önce sırf Samet'in kardeşini korkuttu diye Charles tarafından öldürülen Ermeni asker diğerlerinin kulağına ilişmişti. Bu yüzden canları için Samet'le çok fazla muhattap olmayıp, diyalog kurmamaları onların lehineydi.

Dakikalar sonra nihayet köylerinin girişi gözlerine değdi. Çok sevinçlendi. Ta ki köyün girişinde nöbet tutan iki Ermeni asker görene kadar! Halk olarak hürriyetlerini kaybettiklerinden beri düşman kuvvetlerine karşı iyice etkisiz eleman görevi görüyorlardı.

Samet, nasıl oldu da özgürlüğüne düşkün bir milletin nasıl bu kadar çabuk boyun eğdini hayretler içerisinde görüyor izlziyor duyuyordu. Kendisini de onlardan farksız görmüyordu elbette. Ama Samet'in de bilmediği şeyler vardı.

Çünkü tam şu dakika birkaç kilometre gerisinde bıraktığı köyde kalan esmer sevdiği, Efkan ve Nezif sayesinde yine bir kalabalığın toplanmasına vesile olmuştu. Bu seferki kalabalık iki gün öncekine göre daha yoğundu.

Kerim yoktu bu sefer. Ona haber verilmemişti. Aslında Osman en başından beri Kerim'e güvenmiyordu. Fakat onunla irtibat halinde olmaya mecbur bırakılmıştı kendisini. Çünkü Samet'e en yakın yaklaşabilen başka kimseyi tanımıyordu.

Esmer adam geçen gün mektubu Kerim'e verdiği esnada, onu gözetlemesi için birini görevlendirmişti. Nitekim şüpheleri doğru da çıkmıştı. İnsanın içine bir şüphe düştü mü insanın içini kemirmeyene kadar peşini bırakmaz derlerdi ya işte Osman'da zekasını kullanmıştı.

Çünkü Kerim geçen hafta yanına gelerek 'Abi Samet sana mektup gönderdi' deyip kendisine verilen mektubu açıp okuduğunda el yazısının Samet ile yakından uzaktan alakası olmadığını fark etmişti. Hâlbuki esmer adam Samet'ini atacağı adımına kadar hesap eder ezberlerdi. El yazısını mı bilemeyecekti... Bu yüzden şüphe duyması işini kolaylaştırmıştı.

Saat akşam yediye dayanırken Osman halasının eşi yani Nezif'in babası Eşref beyin bacağına iki kere vurup bir solukta ayağa kalktı. Ayağa kalktığı an tüm gözler susup tek bir bedende dikkat kesildiler. Osman elindeki belge ile koca odanın ortasına gelerek yaşlı genç demeden herkese tek tek baktı. Kapı da ise her hangi bir tehlikeye karşı iki genç dikmişlerdi.

Kurtuluş Son    |BxB|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin