20.) Bir Daha Gitmekten Bahsetme

588 68 43
                                    

BİR HAFTA SONRA

🍂

Charles'ın gözü birden bire, kendisine birkaç adım ötede temizlik yapan bedene ilişti. Sahi neydi onu kendine bu kadar çeken! Masumluğu mu? Huzur veren ses tonu mu? Yada farklı bir ırktan oluşu mu? Emin olup net bir cevap veremiyordu lakin herşeye rağmen onu burada yanında istiyordu. Fabrikada gördüğü ilk an dikkatini çekmişti işte.

Samet kendisini dikizleyen bir çift kahverengi gözden habersiz olarak temizliğini alelacele bitirerek ellerini önünde birleştirip salonda beklemeye koyuldu. Gözlerini ise yerdeki pahalı krem rengi mermerden bir milim dâhi kaydırmıyor öylece ayakta bekliyordu.

Charles'ın komutan abisi Saco'da erkenden karargaha gelmiş, masanın bir köşesinde oturarak beyaz mendiliyle hırsını alır gibi tüfeğini temizliyordu. Bu hırsının en büyük sebebi de hala kendisine direnen büyük aşiretlerin oluşuydu.

Charles, ciddiyeti elden bırakmadan abisine döndü. Fransızları temsil eden fesini başından indirerek masanın ucuna usulca bıraktı. Sonra da parmaklarının ucuyla hafif uzun saçlarını geriye doğru taradı. Ağzını açıp tam konuşacaktı ki merdivenlerden çıkan hristiyan bir Arap askeri hızla abisinin yanına geldi ve kulağına eğilerek fısıldadı. Ne söylediğini duyamasa da mühim birşey olduğu apaçıktı. Çünkü abisi anında ayağa kalkıp çatık kaşlarıyla kendisine tebessüm ederek dudaklarını oynattı

"Ces lieux vous sont confiés, Charles"

Diye konuşunca Charles başını hafif sağına eğdi.

"Ne vous inquiétez pas, commandant"

Abisi memnun bir ifadeyle yanına geldi. kendisine sıkıca sarılarak elindeki tüfeğini belindeki kılıfına yerleştirdi. Arkasını dönüp adımlayacağı esnada gözü Samet'e kaydı. Elinin tersiyle Samet'i yan tarafa sertçe fırlatarak umursamaz bir tavırla yoluna devam etti.

Arkasından ise yerde müthiş derecede dizi acıyan bir genç ve gözlerinde öfke saçan, çıktığı kapıya dik dik bakan sarı bir komutan bıraktı. Charles başını oynatmadan yabancısı olduğu soğuk kahvelerini kapıdan çekti ve  ağır ağır yerde acı çeken gence kaydırdı.

"Kalk ayağa, sonra da odama defol git" diye öfkeyle bağırdı. Öfkesi elbette Samet'e değildi. Kendineydi. Abisi birkaç saniye daha burada bekleseydi alnından mermiyi kesin yerdi. Dokunmaya kıyamadığını bir başkası bir paçavra gibi yere fırlatıyordu.

Samet'in gözleri kendi gözleriyle ilişince başıyla derhal kalkması için işaret verdi ve masadaki fesini bir hışımla başına taktı.

Samet acıyan dizine rağmen elini yere koyup ayağa kalktı ve sarsak adımlarla merdivenlerden yavaşça yukarı çıktı. Acı çektiğini her ne kadar saklamaya çalışsa da ifadesi aksini gösterip kendini ele veriyordu. O şekil merdiven korkuluklarına turuna tutuna Charles'ın odasına yetişti.

Dakika geçmeden arkasındaki kapı yarım açılarak tekrar kapandı. Charles yanına geldiği gibi elini Samet'in koluna götürüp yumuşak bir hareketle yürüttü. Samet başta bu hareketine şaşırsada ağzını açıp tek kelime etmedi. Komutanın adımlarını takip ederek emrine uydu.

Charles ise elinde kırılacak bir cam parçası varmış gibi davranıyordu. Kendisine şaşkın şaşkın bakan suratı es geçip, yatağa uzanmasını emretti. Samet'in yüzü acıdan her buruştuğunda sinir bedenini ele alıyordu. Çünkü zor tutuyordu kendini. İçindeki şeytana ayak uydurmayı seven biriydi. Fakat kulağına biraz daha fısıldarsa, karargahtan çıkacak gidip abisinin şakağına tüfeği patlatmamak için iradesini zor tutuyordu.

Kurtuluş Son    |BxB|Where stories live. Discover now