6.) İkimiz Mi?

705 88 39
                                    

20 Aralık 1918

Bundan bir ay önceye kadar, Mustafa Kemal'e Urfa'nın kaderini ne olacak diye sitem dolu bir mektup gönderilmişti. Hemen akabinde, Urfa'ya jandarma komutanı olarak atanan Ali Saip beyle birlikte Urfa halkı bundan güç alarak, üç bin kişilik bir askeri güç oluşturdu. Özellikle büyük aşiretlerin destek vermesi Urfa halkı için büyük önem arzediyordu.

Ali Saip, Urfa halkına Kuvay-ı milli ordularını, şimdiden hazır olmasını emrederek halkın şimdilik kendilerini galeyana getirmemesini ama her halükarda savaş kapıdaymış gibi de tetikte olmalarını emretmişti. O yüzden şimdilik herşey normal seyrinde ilerliyordu.

Samet ise, yine amcasının yanına giderek ürettiği malzemeleri satıyor, sonra da kazandığı parayı amcasına veriyordu. Amcası da uslanmayan hareketleriyle dilenciye para verir gibi yövmiyesini verip eve yolluyordu.

Bugün de amcasından yövmiyesini aldıktan sonra düşünceli bir şekilde çamura bulanmış yolda, eve doğru yürümekteydi. Ayakları onu kahvehaneye tarafına sürükleyince yorgun gözlerini kahvede dolaştırdı bir süre. Hem havanın soğuk olmasından mütevellit hemde Ermeni eşkiyalar her an bir yerden çıkar korkusundan köyün erkekleri eve erken gitmek zorunda kalıyorlardı. Ama günde iki kişi köyün girişini, diğer ikisi de köyün çıkışında nöbet tutmak zorundaydılar. Karar böyleydi. İlerde o gençler gibi Samet'te nöbet tutacaktı...

Kumral gencin canı sıkılınca, mağrur bir şekilde oflayıp kahvehanenin önünden geçerken omzunda esmer bir el hissetti ve korkudan yerinden sıçrayarak arkasını döndü.

Sevdiği adamı karşısında görünce elini kalbine koyarak "Ohh, yemin ediyorum ödümü kopardın" diye sitemini dile döktü. Osman elini omzundan çekmeden hafif masaj yapar gibi biraz ovalayıp

"Hayırdır. Niye geç çıktın işten. Bak akşam olmak üzere" dedi ve hafif eğilerek "O aç gözlü adam doymadı mı sahte kazanlarını sana sattırmaya" diye devam ettiğinde, Samet masumca esmer adamın yüzüne bakarak dudak büküp omuz silkeledi. Çünkü şuan esmerin karşısında bir çocuktan farksız hissetmiyordu kendin. 

Osman'ın karşındaki genç ise, onun gözünde ise hala on yaşındaki mağrur gözlü kumralıydı

"Mecburum. Yoksa para vermez" son cümleyi kafasını mahçup olmuş şekilde yere eğince Osman, Samet'i kendine çekerek sarıldı.

Samet'te en çok ihtiyacı olan bedene kollarını sırtına sıkıca sarıp, koklayabildiği kadar kokusunu içine çekerek yutkundu. "Haydi yavrum eve gidelim. Hava iyice buz gibi oldu!" diyerek, kumralını kendinden biraz uzaklaştırdı.

Ardından elini Samet'in kendisine büyük gelen ve onu çok şirin gösteren monta attı ve tebessüm eden yüzüyle fermuarı biraz daha yukarıya çekti.  Sonra da elini kendi montunun cebine atarak kumralı için yukarı köyden aldığı el işlemeli bereyi çıkardı. Lacivert ve siyah renkli örmüşlerdi.

Daha doğrusu yaşlı bir kadın, yorgunluğun verdiği kırışmış çehresiyle elini Osman'ın koluna atmıştı. Kendi elleriyle yıllar evvel ördüğü bereyi heybetli adama göstererek 'Torunuma bakmak için bere yapıp satıyorum oğlum. Eğer almak istersen sana duacı olurum' diye üzgünce konuşmuştu. Osman'da elini cebine atarak yirmi lirayı çıkardı. Üç tane bere alarak yaşlı kadının ellerinden öpmüş hayır duasını almıştı.

Berelerden birini kumralına sakladı. Diğerini Emin'e verecekti Fırat'a hediye etsin diye. Son tekini de birazdan kardeşi Azat'a götürecekti.

Aldığı bereyi Samet'in kafasına geçirerek "Çok yakıştı benim oğluma" diye şefkatli bir ton da konuşunca Samet mutlu olmuş bir şekilde "Sağol bere için!" diye teşekkürünü etti. Sevdiği adam ilk defa hediye vermiyordu elbete. Ama her defasında ilk hediyesiymiş gibi heyecanlanarak hediyelere zarar gelmesine izin vermiyordu.

Kurtuluş Son    |BxB|Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα