38. Anlaşma

185 42 3
                                    

Charles, tüfeğini tekrar yerine iliştirirken elinde toz taneleri varmış gibi birbirine çırpıp, delici bakışlarını asıl hedefinin varlık gösterdiği kapıya dikti.

Son basamağı da keyifle inerken ellerini kemerine götürüp yukarıya kaldırdı ve keskin kahvelerini, Halil'in kaldığı odanın kapısından milim dâhi kaydırmadı

Kerim'den kurtulduğu içinde bir tık vicdan azabı duysa da, aklına onun bir hain olduğu geldi hemen. Ve elini sinek kovar gibi yapıp birkaç adım daha ilerledi. Charles'ın vahşiliğinden korkan asker ise içini titreten korkuyla kirpiklerini kırpıştırarak derhâl asker selamına geçti.

Charles, konşmadan başıyla kapıyı açmasını işaret ederek ellerini götürüp arkasında birleştirdi.

O sırada asker metanetini korurken, elini başından çekip tek ayağıyla döndüğü gibi önündeki kapıyla bakıştı. Korkudan titreyen ellerini cebine koyarak anahtarı yerinden aldı. Elindeki anahtarla kapıyı açarak, kapıyı ardına kadar iteledi. Feci halde içi titriyordu. Çünkü az önce hemen birkaç adım ötedeki basamaklarda sinek öldürür gibi insan öldüren bir komutanla yan yanaydı...

Charles, askerin yoğun nefeslerini aralarında bıraktığı boşlukta hissedince elini askerin yanağına götürerek şefkatle okşadı ve;

"Merci"
( Teşekkürler ) diyerek başını eğip göz kırptı. Güvendiği ve içten içe de takdir ettiği tek askeriydi.

Loş ışıklı odaya bedenini ittirirken Halil'in kollarının zincire bağlı gördü tekrardan. Halil, yediği kırbaçlardan dolayı göğsünde şerit halinde ince ve kalın olacak şeritler belirmişti. Yaraların çevresi ise çürüyen eti andırıyordu. Kararmıştı.

Halil, ağzındaki kanı yere tükürerek gözlerini zorda olsa açtı. Dudaklarında ise amacına ulaşmak isteyen psikopatın gülüşü saklıydı.

Charles ayağını kaldırıp yere sertçe vurduğunda, loş odada tozların parıldayarak ortaya çıkmasına sebebiyet verdi. Elini belinden çekmeden "Ah Halil ah! Kendini birde benim gözimde görsen! O kadar acinacak haldesin ki!" başını iki yana sallayarak ürpertici sesiyle kıkırdadı.

Halil'de aynı şekil yediği dayaklardan dolayı yara bere içinde olan dudaklarıyla gülümsemeye zorladı kendini. Gözler buluşunca Charles gülüşünü bıçakla keserek hastalıklı bir nefes bıraktı solgun odaya.

Dişlerinin arasından "Samet nerede?" diye sordu. Tekrar tekrar sorduğu soruyla burnunun kanatları seğirdi öfkeyle. Bu soruyu sormaktan fena halde sıkılmıştı. Lakin Halil'in de pes edeceği yoktu. "Anl-anlaşmayı kabul et...S-sana sevdiğinin yerini söyleyeyim..." Charles karşılaştığı cevapla yüreğinde bir yaranın kanadığını hissetti. Çünkü yüreği sızı yaparak midesinde sancı belirdi.

Dumura uğramış gibi kendi kendine "Se-sevdigim..." diye fısıldadı. Kestiği nefesiyle bir müddet Halil ile bakışmasına kaldığı yerden devam etti.

Sevdiği ya! Samet'in olmadığı bir Fransa'da yaşamak istemiyordu ki Charles!! Herşeyden öte kısa sürede zaafı olmuştu o kumral çocuk...Nasıl olduğunu kendisi de bilmiyordu. Fakat bilmekte istemiyordu...Onsuz hayatın bir anlamı olmayacağına kendini inandırmıştı. Bu yüzden duyduğu kelime bütün doğrularını yekle yeksan ederken, başını karşısındaki kara gözlerden alıp önüne, ayağına indirdi...

Birden bire bedenini saran heyecanla dudakları kup kuru kesildi. Dilini dudaklarının üzerinden gezdirirken, pes eden yarım bir soluk bıraktı. Ayağıyla yerdeki pisliği itelerken dudakları konuşmaya hazır hale geldi. Omuzları çökerken dili şunları aktardı karşı tarafa;

"Tamam sen kazandin. İstediğin kadar altin vereceğim ama en ufak bir yanlişini göreyim... Tıpki Reşit ve ailesini gözümü kırpmadan katlettiğim gibi seni de çocuklarını ayni kadere maruz bırakirim" Halil duyduğu itirafla sertçe yutkunurken, başını onaylayarak salladı.

Kurtuluş Son    |BxB|Where stories live. Discover now