17. Bölüm Sinem'in Gözyaşı

3.9K 163 15
                                    

       Emrah'ın bunca acının üstüne bu kadar hayat dolu olması, ve hayata karşı duruşu beni de etkilemişti. Ertesi sabah ilk yapacağım iş onun sırasına geçmek oldu. Gün geçtikçe daha da kaynaşır olduk Emrah'la. Okulda aynı sırada oturuyoruz, en arka da. Ben biraz derslere yoğunlaştım o ara. Lise orta okula benzemiyordu. Biraz çalışmak lazımdı. Emrah her teneffüs kantine gidip duruyor, sorduğumda ise :

"Moruk seviyorum kantini, beni rahatlatıyor" diyordu.

       Sonraları fark ettim Bahar'ı görmek için gittiğini. Günler böyle geçip gidiyordu Emrah bir şeyler ile ilgiliydi ama merak etmiyordum. Zamanı geldiğinde söylerdi nasıl olsa diye düşünüyorum. O ara dersler biraz daha ağırlaşmaya başladı biraz kendimi derslere vermeye çalışıyorum ama Sinem aklından çıkmıyor. Öğle paydosu için sözleştik Sinem ile bir yerde yemek yiyeceğiz sonra güzel bir kafe var orada çay içeceğiz. Son bir ders var öğleye ama zaman geçmiyor. Ders çalışayım diyorum olmuyor. Zaman öyle yada böyle akıyor ve öğlen olduğunda hemen sınıftan fırlıyorum. Emrah :

" Dur , sakin ol nereye böyle "

" Emrah anlatırım sonra, görüşürüz" deyi veriyorum hızlıca sınıfı terk ederken. Sinem'in sınıfına geldiğimde Sinem sınıftan çıkmak üzere neredeyse çarpışıyoruz. hiç konuşmadan yan yana okuldan çıkıyoruz. Sinem'e dönüp:

" Nereye gidelim Sinem"

" Geçen günkü iskenderci olmasın nere olursa olsun"

" Pide sever misin, kır pidesi"

" Olur severim"

Beraberce ....oğlu Pide Salonu'na gidiyoruz.  ( Dün aynı pide salonuna gittim özlemişim orayı )

Ben üç pide Sinem ise bir buçuk istiyor tabi ki ben yanında kola istiyorum. Sinem :

" Ben ayran içerim. Mustafa sen de kolayı azalt bence" diyor bana. Gülümsüyorum olur diyorum Sinem'e ama inanmıyor . Ben öyle çatalla uğraşamıyorum nazik olamıyorum ama Sinem var karşımda yavaşça çatalla yemeye çalışıyorum pidemi.

       Sinem pidesini bitirdi ben daha yarı edemedim, çekiniyorum yerken, utanıyorum biraz. Sonra Sinem ellerini yıkamaya gitti lavaboya eşlik etmek istedim

" Daha neler Mustafa ellerimi yıkayıp geleceğim " dedi ben masaya dönüp pidemi bitirdim o arada. Sinem geldiğinde ise birer çay söyledim. İçiyoruz karşılıklı, gülüyor Sinem, gülümsüyor. Mutluyken mutlu olduğum benim. Kalkıyoruz ben hesabı öderken para uzatıyor Sinem. Kızıyorum ona tatlı sert, sonra yavaş adımlar ile cafeye doğru yürüyoruz. Yolu ben gösteriyorum ona. Şaşırıp :

"Burada cafe mi vardı"

" Bende daha yeni öğrendim arkadaşlardan güzel yermiş denemek lazım"

" Tamam öyle olsun bakalım"

       Önden Sinem'in geçmesine izin veriyorum, ben ise hemen arkasındayım. Boş bir yer görüp oraya yönlendiriyorum Sinem'i. Sandalyesini hafifçe çekip otururken de ileri itiyorum. Gülümsüyor yüzüme bakıp:

" Çok centilmensin bu gün"

" Benim her zamanki halim " diyorum göz kırparak.

       Çok muyluydum, cafenin terasında herkese tek tek Sinem'i nasıl sevdiğimi anlatasım vardı. Herkese aşkımın büyüklüğünü bildiresim vardı. Sinem'in karşısına oturdum ve gözlerine bakarak:

" Ne içersin" diye sordum

" Fark etmez" dedi bana. Fark etmez en zor tercih ti benim için aslında.

       Sinem'e latte kendime hafif demli bir fincan çay söyledim. Çay gelince bir sigara yaktım ve Sinem'in bakışlarındaki kızgınlığı görüp iki fırt daha çektim sigaradan dumanını başımı tavana dikip, savurduktan sonra söndürdüm sigarayı. Söndürmem iyi olacak ki Sinem gülümsemeye başladı ve elini yüzümde dolaştırdı hafifçe. Allah'ım o nasıl bir duygu öyle. İçim gıcıklandı, garip hissettim kendimi ve nedense birden ağlamak geldi içimden. Ama tuttum kendimi, gözlerimin sulandığını anlayabiliyordum. Biraz bakıştıktan sonra bakışlarına bir hüzün geliyor Sinem'in:

" Mustafa babam beni okuldan almak istiyor, abim girmiş aklına" diye nedenini açıkladı.

" Nasıl olur bu, abin nasıl karışır ki, kendisi değil miydi her hafta başka kızla gezen. Herkesi kendi gibi mi sanıyor bu. Kendi kız arkadaşları günlük ilişkileriyle mi ölçüp seni okuldan aldırıyor" sıralıyordum anlamlı anlamsız. Sinirlerim alt üst olmuş ve ne dediğimi bilmez haldeydim.

" Mustafa tamam. Yapabileceğim bir şey yok ki"

" Seni okuldan alırsa ne olacak"

" Ev kızı olacak mışım, babamın dizinin dibinde duracakmışım, liseyi de dışarıdan verecekmişim. Abim her şeyi düşünürmüş. Benim iyiliğim için miş. "

" Nasıl olur ya"

" Oluyor işte" dedi ve gözlerinden iki damla yaşın yanağına oradan da çenesine inişini gördüm ama yere düşürmedim yaşları. Çenesinden sildim. Yanağına dokundum ürkerek. Gözlerinin altındaki biriken yaşları silerek kalbime saplanan acıyı dindirmek istedim. Ama olmadı. Daha da arttı sanki acım. Saate baktık saat gelmiş, hemen o hüzünlü halimizle de olsa kalkıp okula doğru yürüdük sessizce. Derslere girdim ama hocanın anlattığını duyan kim. Başıma gelmiş bana bir şeyler söylüyor. Emrah dürttü beni o an anladım hocanın başımda dikildiğini. Hoca sinirli sinirli bana bakarken Emrah girdi devreye ve bir şeyler söyledi hocaya, kafam o kadar gidik ki onu bile anlamadım. sonra Emrah beni sınıftan çıkarıp:" Moruk git bi elini yüzünü yıka sonra bana anlatacaksın olan biteni" dedi ve sınıfa girdi. Ben de elimi yüzümü yıkayıp çıktım gittim okuldan. Bu şekilde okulda olmamın anlamı yoktu. Eczaneye gittim.

.........


Arkadaşlar kısa bir bölüm oldu. İşlerin yoğunluğu ve ramazan nedeniyle aff ola.

MUSTAFA HAKKINDA HER ŞEY- DEVAMI "KUTUDAKİ SON KIBRIT ÇÖPÜ" KİTABINDA Where stories live. Discover now