16- Saklı Kalanlar

10K 1K 130
                                    

16. Bölüm de yayında canım Simurglarım benim. Siz benim Simurlarımsınız artıkın. :D Umarım bölümü beğenirsiniz. :)

Keyifli okumalar... :)

Rüzgar elimi sararken bebekmişim gibi davranıyordu. Sanki dokunsa kırılacakmışım gibiydi.

"Ben porselen değilim." dedim sonunda elimdeki bezi bantlarken. O da kafasını kaldırıp, anlamayan sarı gözlerle bana baktı.

"Diyorum ki, ben o kadar çıtkırıldım değilim." Bunu dediğimde kaşını kaldırdı ve tebessüm etti.

"Öyle mi dersin? Peki ne kadar korkunç bir rüya, çıtkırıldım olmayan bir eli bu hale getirebilir?" dediğinde bir süre donakaldım. Sonra gözlerimi ondan kaçırıp, dudağımı kemirmeye başladım.

"Şey, yaramı sardığın için sağ ol." deyip elimi tutan elinden kurtulmaya çalışıp yanından geçmeye çalışsam da o da bırakmadığı gibi, bir de daha sıkı sıkı tutmaya başlamıştı.

"Dinle Esin, sırlarını ve sorunlarını içinde tutarsan, bir çözüm yolu bulamazsın. Biz, bunun için buradayız  Esin, bu şeylere bir çözüm bulmak için. Sadece biz varız ve bize güvenmek zorundasın." dedi.

Hala ona bakmıyordum. Bize, güvenmek zorundasın demişti. Bize...
Gözlerimi ellerimden çekmeden, kafamı salladım.

"Ya ben kendime güvenemiyorsam Rüzgar. Ya asıl korkulması ve güvenilmemesi gereken kişi bensem."

Gözlerimin dolduğunu anlayabiliyordum, fakat ağlamayacaktım. Ağlayamazdım.

"O kişi olması gereken en son kişi bile değilsin Esin." dedi. Kafamı kaldırıp gerçekten doğru söylüyor mu diye  gözlerine baktım. Parlayan sarımtırak gözlerinde en ufak yalan belirtisi bile yoktu.

"Şimdi anlat, yoksa o mavi gözlerini oyacağım." deyince ne kadar içten ve samimi olduğunu anladım. Aynı zamanda söylediği şeye gülmemek elde değildi, bende kendimi tutamamıştım zaten. İyice sinirlerim bozulmuştu artık.

***
Uzun bir süre, nasıl anlatacağımı kafamda kurduktan sonra sonunda anlatmıştım. Ama kafamda kurduğum gibi olmamıştı. Kafamda kurduğum, kendimi acındırmadan anlatacağım dediğim hiç bir şeyi öyle anlatamamıştım. İçimde sıkışıp büzülen tüm kelimeler çıkmıştı dışarıya. Oktay'dan, kafamda oluşan sesler ve görüntülere kadar, her şeyi anlattım. Gerçi bu yüzden Kübra beni öldürebilirdi ama artık rahat ölebilirdim. İlk ona anlatmadığım için çok kızacaktı ama bu aralar bana bayağı uzaktı. Bunu söylemek benimde garibime gidiyordu fakat, son zamanlarda Rüzgar kadar yakın değildi bana. Mesela şu anda bu olanları Kübra'ya anlatsaydım, Rüzgar' ın yüzünde bir tebessümle dinlediği gibi dinler miydi? Şüpheliyim.
Uzun bir anlatımdan sonra ortam tekrar sessizleşti. 'Ne düşünüyorsun?' diye soramamıştım bile. Vereceği ya da vermeyeceği, her türlü cevaptan korkuyordum.

"Merak etme Esin. Benden 'Sen delirmişsin.' lafını duymayacaksın asla." dedi düşüncelerinin sonunda.

"Ya bende bundan korkuyorsam Rüzgar? Deli değilsem neyim peki?" dedim. Sesim çok cılız çıkmıştı. Büyük bir tebessümle,

"Sen bir mucizesin Esin. Hiç kimsenin olamayacağı kadar büyük bir mucizesin." dedi. Buna inanmalı mıydım? İnanmak için bir gerekçem var mıydı?

"Mucizeler peşinde güzel şeyler getirir Rüzgar. Mucizelerin ardından iyi şeyler doğar. Peki ben, benim peşimde iyi olan ne getirdim?" dedim. Sözümün ardından yere bakarak güldü ve başını tekrar kaldırdı,

"Çok fazla şey..." dedi. İnanmayarak kafamı salladım.

"Kendini küçümsüyorsun Esin, ve bence senin sorunun da bu. Sen, Kübra' ya eşi benzeri olmayan bir dostluk verdin. Bunu, Kübra sana bakarken görebiliyorum. Sana hiç kimseye olmadığı kadar güveniyor. Sen inanmıyorsun ama, Kaçığa - Kenan abi demeyip, benim gibi seslenmişti.- bugüne kadar hiç kimsenin veremediği umudu verdin. Sana inanıyor, Esin. Bir şeyler başarabileceğimize inanıyor ve artık kendinden emin. Senin sayende." dedi. Gözleri parlıyordu ve son derece dürüst bakıyordu. Suratına kocaman, sıcak bir gülümseme yayıp bana yaklaştı.
"Ve son olarak. Sen Esin, bana..." derken tepemizde, sanki tavan üstümüze çökecekmiş gibi gürültü koptu. Korkudan kafamıza bir şey düşüyormuş gibi eğildik. Rüzgar geniş omzunu ve kolunu kafama siper etmişti. Neredeyse yanak yanağa, sesin nereden geldiğini çözmeye çalıştık. Sesin üst kattan, üstelik canlı bir mutantın  bulunduğu laboratuvardan geldiğini anlayınca, birbirimize son bir bakış atıp merdivenlere koştuk. Merdivenleri resmen tırmanırcasına çıkıp, kapıya geldik. Rüzgar kapıyı kırarcasına açınca o manzarayla karşılaştık.

MUTANT: Küllerinden Doğan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin