3- Neden Bana Kaba Davranıyor?

15.5K 978 65
                                    


Tıpkı sabah odamın penceresinden güneşin doğuşunu izlediğim gibi şimdi de mutfağımdaki küçük balkondan batışını seyre daldım. Güneşin doğuşu ve batışı gökyüzünü aynı kızıllığa boyasalar da birbirlerinden ne kadar da farklıydılar. Birisi ışınlarını gün yüzüne çıkarırken diğeri ışınlarını gökyüzünden geri çekiyordu. Birisi gecenin o sessizliğinin bittiğinin habercisiyken diğeri ise büyük bir curcunanın başladığını gösteriyordu. Evine gitmeye çalışan insanların sesi, arabaların sesi, çocukların sesi kısaca şehrin sesini duyuyordunuz tam bu vakitlerde.

Tüm bu seslerin eşliğin de Kaan'ı bekliyordum. Kaan benim üniversitedeki ilk yılımda tanıştığım tek gerçek arkadaşımdı. Onunla İngilizce hazırlık sınıfında okulun ilk günü tanışmış ve sonraki beş yılı da hep beraber geçirmiştik. Bu beş yıl içinde kendisinin fakültesi ( Mimarlık ) her ne kadar benimkinden ayrı olsa da benim fakülteme yani Fen Edebiyat fakültesine burada okuyan birçok öğrenciden daha fazla gelmişliği, vakit geçirmişliği vardır.

Üniversite yıllarımızda hep birlikte olduğumuz gibi mezun olduktan sonra da peşini bırakmamış onunla birlikte Ankara'ya gelmiş buraya taşınmıştım. Tabii burada bazı ailevi meseleler de devreye giriyordu. Yani ne babamın ne de sevgili eşinin yüzünü görmemek için kendi evime kendi memleketime İzmir'e gitmek istemiyordum. Oysa kardeşimi nasıl özlemiştim. Onlar yüzünden hiç bilmediğim bir şehir de hem kardeş özlemi çekiyor hem de perişan bir hayat sürmeye çalışıyordum. Gerçi İyi ki Kaan vardı da o her şeyime yardım ediyordu.

Bugün de beni buradaki arkadaşları ile tanıştıracaktı. Liseden kalma sıkı dostlar. Hem benim de biraz sosyalleşmemi istiyordu ki bu konu da haksız sayılmazdı. Çünkü Ankara'ya taşındığımdan beri sadece iş arıyordum. Ya iş görüşmesindeydim ya da evde pinekliyordum. Kaan'ın bir kaç kez zorla götürdüğü yemekler dışın da dışarıya çıkmamıştım. Tabi bir süredir yürüyüş için çıktığımı da unutmamak gerekirdi.

Yürüyüş deyince bu sabah yaşadıklarım dolmuştu zihnime. Sabah ki o yaşanan tuhaf olaydan sonra hiç spor yapmadan kendimi oldukça yorgun ve sersemlemiş vaziyette eve attım. Uzunca bir süre de hiçbir şey yapmadan öylece yattım. Tüm bu yaşananlara bir anlam yükleyemiyordum.

Bir tarafım hiçbir deneyimimin olmadan kriz geçiren birine pervasızca yaklaştığım için kendime kızarken diğer tarafım ise sonucun güzel olduğunu fısıldayıp kendime bu kadar yüklenmemi söylüyordu. Ama sonucun güzel olmuş olması kriz geçiren birine müdahale edebilecek yeterliliklere sahip olmadığım gerçeğini değiştirmiyordu. Tüm bunlar konusunda ikilem yaşarken bir de üstüne o adamı Ömer'i görmüş olmanın verdiği bir tuhaflık vardı ki sormayın gitsin.

Gün içerisinde bunları düşünüp dururken Kaan arayıp böyle bir akşam için teklifte bulununca hiç düşünmeden kabul etmiştim. Çünkü daha fazla ne sabah yaşananları düşünmek istiyordum ne de o kadının benimle ne konuşmak istediğini. Biraz bu konulardan uzaklaşmaya kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı. Başka bir ortama girersem bu olayın etkisini de üzerimden atacağıma inanıyordum.

Bu sırada Kaan'ın arabası görüş alanıma girdiğin de eş zamanlı olarak elimdeki telefonumun melodisi de yayıldı etrafa. Onu bekletmemek adına telefonu açıp hemen geliyor olduğumu söyleyip odadaki çantamı aldıktan sonra çıktım.

Arabasının yanına ulaştığımda ön kapıyı açıp gülümseyerek bindim. Kaan da bana gülümseyip ''Selam güzellik'' deyip yanağımdan makas almıştı. Bu hareketinden dolayı ona kötü kötü bakarken bana gülüp arabayı çalıştırdı.

''Nereye gidiyoruz''

''Bizimkilerle sürekli takıldığımız bir bar var, Çankaya da oraya gidiyoruz''

AYDINLIĞA HİCRETWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu