37- Korku

10.5K 800 61
                                    


Dakikalardır odamda yere oturmuş, sırtımı yatağıma yaslamış bir şekilde hiç kıpırdamadan öylece oturuyordum. Belki fiziksel olarak bir kıpırdama göze çarpmıyordu ama zihnimin içi için aynı kelimeleri kullanamayacaktım. Zihnim olan biten tüm bu şeyleri en ince ayrıntısına kadar irdeliyordu.

Aslı'nın anlattıkları ile Yiğit'in anlattıklarını birleştiriyor ortaya büyük bir resim çıkartıyordum. Sonra tüm olan bu resmi tekrar parçalayıp, tekrar birleştiriyordum. Bu bir insanın bir yapbozu sürekli bozup tekrardan yapması gibiydi. Artık olan tüm bu şeyleri zihnimde kaç kere tekrarladığımı bilmiyordum. Ve her tekrarladığımda hayret duygum azalmak yerine daha da fazla artıyordu. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi. Nasıl Aslı'ya yardım eden kişi Yiğit olurdu? Bu nasıl bir tesadüftü. Ya da tesadüf bile olamayacak kadar eşsiz bir plandı.

Ya o gün oradan Yiğit geçmemiş olsaydı, Aslı bugün bu şekilde toparlanamayacaktı belki de. O gün Yiğit yardım etmeseydi Aslıya, kim bilir o pislik herif neler yapacaktı o masum kıza.

Artık bunları düşünmekten beynim çatlayacaktı. Hem daha fazla düşünmemin bir anlamı da yoktu. Ortada bir gerçek vardı. O da Aslı'nın yeşil gözlü kahramanı Yiğitti.

Oturmuş olduğum yerden kalkıp, uyuşmuş vücudumu hareket ettirdim. Bir süre sonra vücudum tamamen çözüldüğünde keşke düşüncellerimizde bu kadar kolay çözülseydi. Odadan çıkıp, Yiğit'e bakmak için salona gittiğim de kanepeye yatmış, sağ kolunu da başının üstüne koymuştu. İlk başta gözlerinin kapalı olduğunu düşünmüştüm ama iyice yaklaştığım da boş boş tavanı izlediğini gördüm.

''İyi misin?'' uzun süredir konuşmadığım için sesim boğuk ve kısık çıkmıştı. Elini başından indirip bana kısa bir bakış attıktan sonra yattığı yerde toparlanıp, oturmuştu.

''İyiyim''

Cevabı üzerine başımı sallamıştım ama bugün yaşananlardan onunda etkilendiğini görebiliyordum. Kolundaki saate bakıp, şakaklarını ovalamıştı. Tam ona konuşmak isteyip istemediğini soracaktım ki benden önce davrandı.

''Ben dışarıya çıkıyorum abla''

''Nereye?'' diye merakla sorduğum da ''Biraz hava alacağım.'' deyip daha ben bir şey söylemeye fırsat bulamadan salondan çıkmıştı. Birkaç dakika sonrada dış kapının sesini duymuştum. Olduğum yerde derin bir nefes bırakıp, burada böyle boş boş durmak istemediğimden mutfağa girmiştim.

Mutfağa girmemle sabah özene bezene hazırladığım kahvaltı masası öylece beni bekliyordu. Ne ben ne de Yiğit tek bir çatal dahi değdirmemiştik. Bu saatten sonra da değdirmeyeceğimiz oldukça netti.

Masadaki her şeyi toplayıp, mutfağı temizledikten sonra Zehra teyzeyi arayıp, Aslı'nın durumunu sormaya karar verdim.

Mutfaktan çıkıp, odama telefonumu almaya gidecekken gözüme çarpan şeyle olduğum yerde tamamen dönüp vestiyere baktım. Vestiyerin küçük rafında duran o siyah renkteki şey bir telefondu. Ve bu telefon öyle herhangi bir telefon değildi. Bu Ömer Soylu'nun telefonuydu.

Zihnim bu gerçekle yüzleştiğin de onun orada ne aradığını düşünmüştü ve zorlanmadan da hatırlayıvermişti. Aslı telefonu düşürdüğünde yerden alıp o telaşla içeriye girdiğim de oraya bırakmıştım. Ve sonrada öğrendiğim şeylerin ardından onun orada olduğunu tamamen unutmuştum. Büyük ihtimalle Ömer'in de öyle bir durumda telefonunu düşüneceğini sanmıyordum.

Telefonla birkaç dakika bakıştıktan sonra onunla ne yapmam gerektiğine bir türlü karar verememiştim. Şuanda resmen ikiye bölünmüştüm. Mantıklı yanım o telefonu karıştırmamın doğru olmadığını söylerken, diğer taraf deli gibi merak ediyordu içinde olanları. Bu iki taraf bir kavgaya tutuşmuş, ikisi de kendinin haklı yönlerini ortaya koyuyordu. Mantıklı tarafım o telefonu karıştırmadan, Ömer'in telefonunun burada olduğunu haber vermem gerektiğini söylerken, diğer tarafımda Ömer'e haber verelim ama içine baktıktan sonra diyordu.

AYDINLIĞA HİCRETWhere stories live. Discover now