21- Kırgınlığım

11.4K 866 71
                                    


Git" diyorsun da

Olmuyor işte git demekle,

Her şeye rağmen gidemiyor insan.

Ben de sana sev diyorum mesela,

Sevebiliyor musun?

(Cemal Süreya)

Nisa Büşra ile gelip (her ne kadar kendisini gördüğüm de son yaptığı şey aklıma gelip sinirlerimi hoplatıyor olsa da ) beni yoldan aldığının üzerinden neredeyse üç saat geçmişti. Tüm bu süreçte mobilya ve aydınlatma yapan satan mağazaların olduğu semtte o mağaza senin bu mağaza benim gezip duruyorduk. Nisa girdiğimiz hiçbir mağazadaki eşyayı beğenmiyor, hepsine birer kulp takıp bizi oradan çıkartıyordu. Bunun en büyük nedeni de Ali'nin son anda çıkan bir toplantıdan dolayı geç gelecek olmasıydı. Açıkça söylemese de Ali'nin gelememiş olmasına hem üzülmüş hem de sinirlenmişti. Tabii bu sinirden arada bizde payımızı alıyorduk. Büşra ile bir şeyi beğeniyor, bu güzelmiş dediğimiz de bize ters ters bakıp 'bunun neresi güzel' diye fırçalıyordu. Bu işkencenin bitmesi için Ali'nin bir an önce gelmesi şarttı. Yoksa bir yandan güneş diğer yandan Nisa'nın sinirli hali hiç çekilmiyordu. Tabii bir de artık yürümekten, ayakta durmaktan bacaklarım ağrımıştı ki ona şimdilik değinmiyordum.

Girdiğimiz bir mağazadan daha elimiz boş çıkarken Büşra ile göz göze gelmiştik. Bu kızı sevmiyor olsam da şuanda ikimizin bakışlarında da tükenmişlik vardı. İkimiz de bir an önce Ali'nin gelmesi için dua ediyorduk.

"Hiçbir şey bulamıyorum."

Nisa'nın sitemli sesine karşı sakin olmaya çalışarak "Nisa'cığım ama çok güzel takımlar vardı içeride. Neden beğenmiyorsun?" sanki yanlış bir şey demişim gibi bana o mavi gözlerini büyüterek bakıp ''Yani varda ben beğenemiyorum, öyle mi Zeynep?'' ağlamaklı sesle konuşunca susmam gerektiğini anladım. O, Ali gelmedikçe hassaslaşıyor, benim de sinirlerim gerildikçe geriliyordu. O yüzden susmak en güzeliydi. Bu sırada Büşra Nisa'ya sakinleşmesi için bir şey söylemeye çalışırken yediği papara sonrası susmuştu.

Nereye gittiğimizi bilmeden birkaç dakikadır yürüyorduk ki Nisa'nın telefonun çalmasıyla durduk. Yanımızdan biraz uzaklaşıp telefonla konuştuktan sonra yanımıza giderken ki asık surat ifadesinden eser kalmayan bir gülümsemeyle geldi. Bu ani değişimin nedenini çabucak anladığım da o da zaman kaybetmeden ''Ali gelmiş. İleride bir mağaza varda orada bizi bekliyorlarmış'' dedi. Sözleriyle derin bir nefes almıştım. Gerçekten Ali'nin gelmiş olmasına Nisa kadar sevinmiştim. Bir an önce ne alacaklarsa alıp bugünü artık bitirmek istiyordum. Günlerdir evde acı çeken birine göre baya hızlı bir dönüş yapmıştım sahalara. İnanın bu durum beni çok yormuştu.

Nisa gülümseyerek ortamıza geçmiş ikimizin de koluna girip gideceğimiz yere doğru sürüklemişti bizi. Sürüklemişti çünkü benim artık adım atacak dermanım kalmamıştı. Dediği mağazaya geldiğimizde ise kolumuzdan çıkıp hızlıca içeriye girerken ben binaya göz gezdiriyordum. Binanın dışından bile burasının oldukça pahalı olduğunu anlayabilirdiniz. Altı katlı ve oldukça büyük olan bu binaya Büşra'nın arkasından girdiğim de burada herkesin zevkine uygun bir şey bulunabilirdi. Yani eğer Nisa burada da bulamazsa beni buranın çatısından atsınlardı. Çünkü ben bu eziyete daha fazla dayanamayacaktım. İlk kat salon takımlarıyla dolmuşken her köşe ayrı bir takımla döşenmişti. Halısından avizesine kadar uyum içinde olacak şekilde hazırlanmış yerde çalışanlar da beyaz gömlek siyah pantolon giymişlerdi. Ben büyülenmiş gibi etrafı incelerken güler yüzlü bir kadın girişte gelenleri karşılıyordu. Bu sırada Nisa'nın bana seslenmesiyle ona doğru dönmüştüm. Dönmemle de gördüğüm tek şey bir çift yorgun siyah gözdü.

AYDINLIĞA HİCRETWhere stories live. Discover now