46- Düğün Günü

11.5K 850 38
                                    

Zihnimin içindeki sesler bulduğu her fırsatta beynimi kemiriyordu. İçimdeki sıkıntı her ne kadar gülsem de peşimi bırakmıyordu. Oysa bugün Nisa'nın düğünü vardı. Mutlu olmam gerekirken içimde bir cenaze kaldırıyormuşum gibi karalar bağlamıştım. Oysa bu kararı sıkıntılarımın bitmesi için vermişken yaşadığım bu şey beni daha fazla boğuyordu. Sesli bir nefes verirken Beyza evimin önüne çıkacak yola giriş yapmıştı. Bu sırada bana göz ucuyla bakıp tekrar yola döndüğünde bir şey sormadığı için memnundum.

Bakışlarım camdan dışarıya kayıp kimsenin olmadığı sokağı incelerken zihnim evden çıkarken Nisa'nın söyledikleriyle meşguldü. Beni sessiz bir kenara çekip tam olarak şunları söylemişti.

"Zeynep Ömer'in verdiğin karardan haberi yok. Ben bizden duymaması için elimden geleni yaptım. Çünkü bence bunu senden duyması gerekiyor. Tabii bir de belki kararını değiştirirsin diye de umut ediyordum ama öyle olmadı. Her neyse Ömer'e sen söyle lütfen."

Ömer'in haberinin olmadığını dün kapının önünde yaptığımız konuşmadan anlamıştım. Ama ona bu durumu benim anlatmam, bilmiyordum. Bunu nasıl yapmam gerektiğini veyahut yapacak cesaretimin olup olmadığını bilmiyordum. Ama onunla konuşmak için son şansım olduğunu biliyordum. O yüzden evet, bunu ben yapmalıydım.

"Geldik Zeynep."

Beyza evimin önünde durduğunda ona bıraktığı için teşekkür edip arabadan indim. İnerken Beyza'nın Nisa'nın taklidini yaparak gecikmemem gerektiğini söylemesiyle gülüp binaya girdim. Ama gerçekten gecikmemen gerekiyordu. Yoksa Nisa'nın bana neler yapacağını düşünmek bile istemiyorum.

Merdivenleri hızlıca tırmanıp anahtarı çantadan çıkartmaya erindiğim için zile bastım. Sonra Yiğit'in uyuyor olabilme ihtimali aklıma gelse de bu ihtimal üzerinde çok durmadan Yiğit kapıyı açmıştı.

Ayaküstü kısa bir konuşmanın ardından evde gözlerimi gezdirdiğim de bütün gerçek üzerime çökmüştü. Yiğit bütün her şeyi toplamış, sarmış ve birkaç şeyi de girişe çıkartmıştı. Evin bu hali gideceğim gerçeğini bangır bangır haykırıyordu.

''Abla eşyaları taşıyacak abi bir saatte burada olacakmış. Biraz önce de Can geldi, yardım edecek. Ben bugün ev sahibine anahtarı teslim edeceğim. O yüzden sendeki anahtarı da ver bana.''

Yiğit bana bu cümleleri sıralarken salondan zayıf uzun boylu esmer bir delikanlı çıktı. Can görmeyeli baya değişmişti. En son onu ne zaman gördüğümü bile hatırlamıyordum ama benim gördüğüm Can'ın boyu bu kadar uzun değildi. Bunlar ne ara bu kadar uzamışlardı?

''Merhaba Zeynep abla''

''Merhaba Can. Nasılsın?''

''İyiyim elhamdülillah. Sen?''

''Bende iyiyim''

Koca bir yalandı. Berbat durumdaydım. Bugünün nasıl biteceğini bilmiyordum. Sanki her bir saniyesi kalbime batan bir mızrak ucuydu. Bir yanım bugünün hemen bitmesini isterken diğer tarafım bitmesine hazır değildi. Ne büyük bir çelişkiydi.

''Abla ev sahibi akşam buraya gelecekmiş, evinin durumuna bakmak istiyor. O sırada anahtarları vereceğim. Sende sakın gecikme.''

''Gecikmem'' deyip odaya girmiştim. Girdiğim anda soğuk duvarlar karşılamıştı beni. Oda da gözlerimi dolandırırken gözlerim yaşarmıştı ama kendimi hemen toparlayıp elimdeki poşeti yatağı üzerinde olmayan bazanın üzerine bırakıp banyoya saçımı yıkmaya gittim.

Hızlıca yıkadığım saçımı havlu ile güzelce kurulamıştım. Saç kurutma makinesini nereye koyduğumu bilmiyordum. Gerçi bilsem bile bu kargaşa da onu almakla uğraşamazdım. O yüzden saçlarımı kendiliğinden kurumaya bırakıp çift kapaklı dolabımın yanına gittim. İçinde kalan son parça kıyafetlere bakıp hemen açık kot rengi pantolonu ve beyaz tişörtü üzerime geçirdim. Ardından düğünde giyeceğim abiyeyi çıkartıp bazanın üzerine koydum. Üzerimden çıkarttığım kıyafetle, dün kına da giydiğim kıyafeti katlayıp üst üstte koydum. Çantamdan demin erinip çıkartmadığım anahtarı çıkarıp ayıcıklı anahtarlıktan ayırarak onu da bazanın üzerine koydum. Bir süre boş boş anahtara baktım. Artık burası benim evim değildi. Yeni bir evde yaşamaya başlayacaktım. Her şeye en başından başlayarak.

AYDINLIĞA HİCRETWhere stories live. Discover now